Ev 13.Sayı Akaid İman’ın Pusulası

Akaid İman’ın Pusulası

Tarafından Hüseyin TOPTAŞ

Peygamber Efendimizin İslam’ı tebliği ile başlayan süreçte Sahabe-i Kiram ilk kaynaktan ve ilk ağızdan vahyi ve vahyin uygulamalarını görüyorlar, karşılaştıkları problemleri Allah Resulüne götürerek çözüyorlardı. Asr-ı Saadet döneminde Müslümanlar arasında akaid sahasında herhangi bir ihtilaf görülmemiştir. Allah Resul’ünün ahirete irtihali sonrasında başlayan saltanat kavgaları, siyasi iç çekişmeler ilk kaynaktan uzaklaşıldıkça farklı düşüncelerin müslümanlar arasında yaygınlaşmaya başlamasına sebep olmuştur.

İlk fikir çatışması, Peygamber Efendimizin defin işlemlerinin yapıldığı esnada halife seçimi meselesinde başlamıştır. Cemel Vak’ası ve Sıffin Savaşı sonrasında ortaya çıkan farklı görüşler, akaid problemlerini ortaya çıkarmıştır. Kader meselesi, Allah’ın sıfatları, büyük günah işleyenlerin durumu, ahiret konularında Kaderiyye, Cebriyye, Cehmiyye, Havaric, Şia, Mutezile vb. gibi mezhep ve fırkaların ortaya attıkları görüşler, Müslümanlar üzerinde etkili olmuştur. Bu fırkalara karşı Ehli Sünnet olarak değerlendirilen Selefiyye, Maturidi ve Eş’ari itikadi mezheplerinin İslam inancını müdafaa eden çalışmaları, akaid ve kelam ilminin oluşumunu sağlamıştır.

Ehli Sünnet ekolünün yaptıkları çalışmalar, bidat ehlinin Müslümanlar üzerindeki olumsuz etkisini kırmasında önemli katkıları olmuştur. Bu gruplardan büyük kısmı tarihin akışında yok olarak günümüze kadar gelememiş; Havaric, Mutezile ve Şia ise etkilerini günümüzde kısmi olarak da olsa devam ettirebilmişlerdir.

İslam tefekkür tarihinde selef akidesinin fazla muhafazakâr olduğu telakki edilmiş, buna mukabil Mu’tezile metodunun ise naslardan fazla uzaklaştığı tespit edilmiştir. Her ikisinin ortası, mu’tedil olan ehli sünnet kelamcılarının yoludur. Bu mukayeseyi bir misal ile açıklamaya çalışalım:

Kur’ân-ı Kerimin muhtelif ayetlerinde «vezn»in hak olduğu, yani ahirette sevap ve günahların tartılacağı haber verilmiştir. Bunu teyit eden hadisler de mevcuttur. Mu’tezile, kendi devirlerindeki fizik bilgilerine dayanarak ve ahiret alemini dünya kanunlarıyla ölçerek dediler ki: “Ameller (sevap ve günah) kemiyet değil, birer keyfiyettir, binaenaleyh ağırlığı olamaz ve tartılamaz; bununla ilgili ayetler te’vîl edilmelidir». Buna mukabil Selefiyyeden bazıları, işi tamamıyla maddileştirmişler, «vezn ve mîzan» (tartma ve terazi) denilince devirlerindeki tartı işlemini ve teraziyi hatırlayarak şöyle demişlerdir: “Ahirette teraziler kurulur, defterler açılır, amel sahifeleri sağa-sola uçar gibi çevrilir… Terazi, iki gözü ve dili olan bir alettir ki amellerin tartılmasına yarar» diyerek ‘vezn’i yorumlamışlardır. Ehli sünnet kelamcılarına gelince, onlar veznin ve mizanın hak olduğunu kabul etmişler, bu değerlendirmenin ahiret âleminde nasıl vuku bulacağını kat’i olarak kestirmenin mümkün olamayacağını beyan etmişlerdir.

Kur’an-ı Kerim’in haber verdiği ‘vezn’ konusunda bir grup, aklına güvenerek nastan uzaklaşmış diğer bir grup ise dönemlerindeki tartı aletleri ile teşbihte bulunarak ayeti yorumlamışlardır. Ehli sünnet kelamcılarına gelince, onlar da veznin ve mizanın hak olduğunu kabul ederek nasıl gerçekleşeceğinin bilinemeyeceğini, ahiret dediğimiz öbür âlemin imkân ve şartlarını bu dünyadakilere benzetmeye hakkımız yoktur, demişlerdir.

İslam dünyasındaki ilk tekfir hareketi, Havaric ile başlamıştır. Bu fırkanın kanaatine göre, büyük günah işleyen mümin hemen kâfir olur. Mutezile ise buna yakın bir görüş beyan ederek büyük günah işleyen kimse imandan çıkar ancak hemen küfre girmez. Küfür ile iman arasında bir yerde bulunur. Ölünceye kadar tevbe ederse imana döner, aksi halde kâfir olarak ölür. Ehli Sünnet çoğunluğunun anlayışına göre ise ehli kıble (Kâbe’ye doğru namaz kılmanın şiarından olduğunu kabul edenler) tekfir edilemez.

Şia ise hilafet ve imameti oruç, hac gibi dinin rükünlerinden olduğunu belirterek Nas ile belirlenen (tayin edilen) imamların küçük ve büyük günahlardan korunduklarını iddia edip imamların masum olduklarını ileri sürerek ideolojilerini bu siyasi temel üzerine kurmuşlardır.

Her hareket ve düşünce ekolü, ayetlere kendi bilgi ve içtihat ölçülerine göre yorumlar katarak görüşlerini açıklamışlardır. Bu fırkaların ortaya çıktıkları zamanda ileriye sürdükleri görüşler ehli sünnet alimleri tarafından kabul görmemiştir. Bunların düşüncelerini çürütmek, ehli sünnet inancını savunmak için kelam ve akaid ilmi sahasında birçok eser verilmiştir.

İslam inancına tamamen aykırı görüşler, günümüzde de maalesef kitle iletişim araçları da kullanılarak tekrar tekrar gündeme getirilip İslam inancının temelleri sarsılmaya çalışılmaktadır. Ortaya atıldıkları dönemlerde rağbet görmeyen düşüncelerin yeniden planlı bir şekilde İslam adına piyasaya sürülmesini, iyi niyetle dinimize yapılan hizmet olarak görmek mümkün değildir. Bazı akademik çevreler ve değişik cemaat grupları tarafından tartışma konusu yapılan konular, Müslümanların zihinlerini bulandırmaktan öteye geçmemektedir. Farklılıkları gündeme getirenler, buradan hareketle, Müslümanlar arasında çatışmaların fitilini ateşlemektedirler. Bunu anlamak için Ortadoğu coğrafyasında son yıllarda yaşanan olaylara bakmak yeterlidir. Bu tartışmaların yoğun olarak yapılığı günümüzde gençlerimizin deizme doğru kaymaları da acı bir gerçek olarak ortadadır.

Deizm; Tanrı’yı yalnızca ilk sebep olarak kabul eden, evreni bir Tanrı’nın yarattığına inanmakla beraber yaratıcının evrene hiçbir müdahalesi olmadığını ve olmayacağını savunan, vahyi, peygamberi, ahireti reddeden görüştür.

Konda Araştırma Şirketinin on yıllık (2008- 2018) toplumsal değişim başlıklı araştırması çok düşündürücüdür. Araştırmaya göre;

Kendini dindar olarak tanımlayanların oranı on yılda (2008- 2018) yüzde 55’ten yüzde 51’e gerilemiş.

Kendini ateist olarak tanımlayanların oranı yüzde 1’den yüzde 3’e, kendini inançsız olarak tanımlayanların oranı ise yüzde 1’den yüzde 2’ ye çıkmıştır.

Bir tarafta İslam düşmanlarının dinimizi dejenere etmek için yaptıkları çalışmalar diğer taraftan da farklı düşünce ekollerinin ortaya attıkları görüşler zihinlerde istifhamlar oluşturmaktadır. Zihinlerdeki kafa karışıklığını gidermek amacı ile Müslümanın amentüsü diyeceğimiz İslam inancının temellerini oluşturan Akaid konularını incelemeye çalıştım. Harici, Mutezile, Kaderiyye gibi fırkaların görüşleri ve onlara verilen cevapları aktarma yerine, Kur’an ve Sünnet ışığında titiz bir çalışma ile öz olarak konuları değerlendirmeye özen gösterdim.

Yaz serimizin…  anlaşılmasına vesile olmasını temenni eder, insan olduğumuz için çalışmamızda hata yapmışsak Rabbimden hatalarımızı affetmesini niyaz ederim.

You may also like

Yorum Bırakın

Hakkımızda

İlimle, hikmetle, akılla, tarihten ders alarak ve tüm insanlığı Uyanışa davet ediyoruz.
UYANIŞ, asırlardır darbelenen inleyen milletin derdine dil olmak için yola çıkan millet evlatlarının sesidir.

Hak ve Millet Davasının Sesi Uyanış Dergisi 2024

Are you sure want to unlock this post?
Unlock left : 0
Are you sure want to cancel subscription?
-
00:00
00:00
Update Required Flash plugin
-
00:00
00:00