Ev 3. Sayı Barış Atmosferi (Selamı) Kurmak

Barış Atmosferi (Selamı) Kurmak

Tarafından Hasan ALÇELİK

                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                       

Ortadoğu; Barış İklimleri ve Şiddet Bataklığı Döngüsünde

Eski Dünya dediğimiz Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının kesişişim alanı olan Ortadoğu, bilinen en eski tarihlerden günümüze kadar insanlığa yön veren inanç ve düşüncelerin merkezi olmuştur ve gelişmeler gösteriyor ki bu özelliğini gelecekte de sürdürecektir.

Mezopotamya, Mısır, Anadolu ve Akdeniz, adeta dünyada var olmuş ve süregiden uygarlıkların doğduğu coğrafyadır.

Bu coğrafyada din, sanat, bilim, iktisat ve siyasetin bütün çeşitlerini görüyoruz. Çatışmalar, istilalar ve göçler ile amansız savaşlara ve katliamlara sahne olan bu coğrafyada hayranlık uyandıracak barış ve gelişme zamanları da olmuştur. Hititler, Mısırlılar, Persler, Hellenler, Romalılar, Abbasiler ve Osmanlıların etkili oldukları dönemler barış ve istikrara bağlı bir gelişme (pakt) çağı olmuştur.

Ortadoğu’nun bir yandan üretken coğrafyası diğer yandan yollar üzerinde bulunmasının getirdiği zenginlik çevredeki istilacı veya yoksul toplulukların ilgisini çekmiş, büyük istila ve göçlere neden olmuş, bunun sonucu ağır yıkımlar ve uzun bunalımlar meydana gelmiştir. Bu yıkımlara, salgın hastalıklar ve doğal afetler de eklenince Ortadoğu coğrafyası tarihin sit alanına dönüşmüştür. Bugün yol, köprü, baraj, konut inşaatı kazılarında bu gibi alanlara rastlamak sıradan bir durumdur.

Bu deneyimler, Ortadoğu’da kurucu siyasilerin, filozofların ve peygamberlerin ortaya çıkmasına da neden olmuştur. Her başarılı siyasetçi istikrar için adaleti ve siyasal birliği sağlamaya uğraşmış, bu amaçla toplumlarının bütün enerjisinden ve becerisinden yararlanmaya çalışmıştır. Filozoflar ve peygamberler ise hem iktidar sahiplerini hem de halkı; inançta arınmaya, sömürüyü önlemeye, dayanışma ruhunu geliştirmeye, özgürlüğü gerçekleştirmeye çağırmıştır.

Hz. Musa, tanrılık iddiasındaki Firavunların insanları köleleştirmesine meydan okurken, Hz. İsa halkı sömürmeye dayalı bir düzen kuran hahamlara savaş açmıştı.

Bu insani mücadelede Sokrates ölüme mahkûm edilirken, Hz. Musa hayatta iken öğretilerinin tahrif edildiğini Samiri olayı ile görüyoruz. Hz. İsa çevresinde birkaç samimi insan bulabilmiş; ölümünün ardından dağılan bu insanların gittikleri yerlerde İsa’nın öğretileri farklı ve hatta çelişir biçimde hayat bulmuş, başlangıçtaki insanlığı özüne çağıran, sömürü düzenine meydan okuyan, insanlığın kardeşliğini ve eşitliğini savunan hareket amacından uzaklaşmıştır.

İslam Dünyasının Hali

İbn-i Haldun “Coğrafya kaderdir” derken, bu coğrafyada daha öncekilerin başına gelenlerin Müslümanların da başına gelmiş olmasını da açıklamış oluyor muydu?, bilemem. Lakin gerçekleşende bundan başka bir şey değil gibi.

“İslam” isminin anlamlarından biri de “s-l-m” mastarından hareketle barış olduğu aşikâr. Dar’ül İslam veya Dar’üs-Selam “barış yurdu/diyarı/ülkesi” anlamına gelir ki bu durumu İslam tarihinin kısa süren değişik dönemlerinde görüyoruz. Hz. Osman’ın hilafetinin ikinci yarısına kadar 28 yıllık süreç, üç aşağı beş yukarı bu idi. Daha sonra Bağdat, Kudüs ve Mısır bu unvanlarla anılmıştır.

Ne oldu?

Hz. Muhammed’in ayaklar altına aldığı “asabiye/kabilecilik” taassubu, Hz. Osman döneminde yeniden egemen olmaya başladı. Emevi-Abbasi savaşları başta olmak üzere, İslam dünyasında günümüze kadar yaşanan iç savaş, terör, anarşi, şiddet olaylarının temelinde İslam ile bağdaşmayan önce kabilecilik anlayışı, ardından da “servet ve mal mülk biriktirme hırsı” olarak eleştirilen memleketlerin emeğine ve zenginliklerine konma tutkusu etkili olmuştur. Miladi 650 yılından günümüzü kadar önemli istisnaların dışında İslam dünyasının özeti budur ve maalesef bu özelliği, en gelişmişinden en ilkeline kadar bütün Ortadoğu’da görüyoruz. Suriye ve Irak’ı parçalayan kabilecilik, Afganistan ve Yemen’de mezhep ve cemaatçilik, Körfez ülkeleri ile Arabistan’da insanların ortak serveti üzerine çöken aileler ve benzerleri…

Yine Havadan Geldiler

7 Ekim 2023 Cumartesi sabahı Hamas’a bağlı Kassam Tugayları, Aksa Tufanı adını verdikleri hareketle İsrail’in işgal ettiği topraklara ve bir eğlence kampına havadan motorlu paraşütlerle (paramotor) saldırı düzenlemiş, kadın, erkek, çocuk asker, polis ve kamu elemanı birçok insanı öldürmüş, yaralamış, bir kısmını da tutsak veya rehin almıştı.

Tıpkı 11 Eylül 2001’de New York’ta Dünya Ticaret Merkezine (İkiz Kulelere) yapılan intihar saldırısı gibi Hamas’ın bu saldırısı da havadan geldi ve özellikle İslam kamuoyunda sürpriz olarak karşılandı. Çünkü ilk 24 saatteki yorumlar, bu saldırının gözünü budaktan esirgemeyen serdengeçti ve yiğitçe bir atılım olduğu ileri sürüldü.

Lakin 11 Eylül 2001 sonrası Afganistan ve Irak başta olmak üzere İslam dünyasının başına gelenler ile İsrail’in başbakanı Netenyahu ve kabinesinin açıklamaları ve tehditleri bölgemizin nasıl bir yıkıma hazırlandığının habercisi olarak genel bir endişeye yol açtı.

Afetler Farklı, Akıbetler Aynı

Ülkenin bir deprem kuşağında yer almasına rağmen imar ve iskân yasalarına uyulmaması, inşaat standartlarının göz ardı edilmesinin sonucunda on binlerce insanın ölümüne yol açmak ile bilgisiz, hukuksuz ve stratejiden yoksun bir mücadele uğruna binlerce insanın canından yüzbinlerin yurdundan olmasının sorumluluğu arasında bir fark var mı? Bir yanda işini ve sorumluluklarını savsaklayan veya rüşvet ve kayırmayı tercih edenler, diğer yanda bilgisiz ve maceraperest liderler.

Günümüzün Sorunları “İslam Rönesans’ını” Zorunu Kılıyor

“Cihat” ve “şehitlik” kavramlarını, siyer gerçeği ve vahiy öğretisi ile yeniden gözden geçirmek gereklidir.

Şöyle bir inanç düşünün ki; inananlarını (müminleri) ölmeye özendirsin de o inancın yaşayacağı iddia edilsin. İnananlar yaşamalı ki inanç hayat bulsun ve devam etsin. Bunun içindir ki “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” buyurulmuştur.

En son büyük üzüntü ile karşıladığımız İsrail saldırganlığına yol açan Hamas çıkışı karşısında İslam dünyasının gösterdiği duruş ile Hz. Muhammed ve Kuran’ın önerisi tam anlamıyla çelişmektedir. Gerek peygamberin pratiğinde gerekse Kuran’ın içeriğinde şiddet, terör, toplu katliam, silahsız insanlara saldırı ve rehin alma gibi metotlara rastlayamazsınız.  Ayet ve hadisleri bu tür eylemlere cevaz verir biçimde tevil etmek, tahrif etmekten başka bir anlam ifade etmeyeceği gibi, böyle davrananlar yaptıkları tevilin hem sonucundan hem de peşlerine taktıkları kitlelerin akıbetinden de sorumludurlar.

“Selam” aynı zamanda barış ve güven taahhüdüdür. Bu açıdan “Aranızda selamı yayınız” önerisi bir bakıma barışa çağrı sayılamaz mı?

Kabe’nin doğu kapısının adı “babüsselam’ olduğu gibi Topkapı sarayının asıl saray girişi olan Orta Kapısına da “babüsselam” denmesi öyle rastgele bir tercih değildir.

Her gün beş vakit namaz çağrısında günde on kez yenilenmiş olan “hayyalel Salah” aynı zamanda “haydin barışa” anlamına geliyor.

İçeride kimsenin bulunmadığı eve girerken bile selâm ile girmeyi, sadece din kardeşine değil, tüm insanlara, canlılara ve doğaya selamı öneren Hz. Muhammed, bir bakıma barış atmosferini dolayısıyla pozitif ortamı genişletme çabasındadır. Dağa taşa, kurda kuşa selam ritüelinin tasavvuf kültüründe zirve yaptığını görüyoruz.

Kur’an’da “…amilüs saliha…” müminlerin genel özellikleri arasında yer alıyor. Salih eylemler olarak çevrilen bu terimi açtığımızda “barış ve güven verici etkinlikleri” de göreceğiniz.

İster terör densin isterse savaş densin şiddete dayalı stratejiler daima bilgi, siyaset, toplum ve teknik açıdan üstün olanın işine yarar.

Eğer İslam öğretisi ile hareket etmek gerekiyorsa “barış” dilini egemen kılmak ve “öldürmeyeceksin” düsturunu öne çıkarmak zorundayız. Gerek yöneticiler gerek akademisyen, sanatçı ve vaizlerin Ortadoğu’ya da dünyaya da kazandırabilecekleri en önemli değer bu olacaktır. Bunun dışındaki her metot ve strateji, başta İsrail olmak üzere onları destekleyen ve akan kandan beslenen vampir ruhlu güçlere hizmet edecektir.

İnsanın yaratılışı ile ilgili Kur’an’ın kıssasında meleklerin (…yeryüzünde bozgunculuk yapacak, orada kan dökecek birini mi yaratacaksın!..”) itirazını haklı çıkarmak zorunda değiliz. Önce Türkiye olmak üzere, İslam ülkelerinde şiddet dili terk edilmeli, bu amaçlı faaliyet gösteren kuruluşlar ıslah edilmelidir. Bunu yapabilmek için inanç, düşünce ve kanaat özgürlüklerinin önündeki engeller kaldırılmalı, barış adına kimden gelirse gelsin her öneri uzatılan her el önemsenmelidir. Ayrıca toplumsal adalet sağlanmalı, sefalet önlenmelidir.

İnsanlığın aklını ve vicdanını etki ederek onları harekete geçirecek yollar bulmak zorundayız. Düşman dahi olsalar muhataplarımıza tam bir güven telkin edecek duruş sergilemeliyiz.

Bunu gerçekleştirmek için inanç, düşünce, davranış ve yaşayışımızda gelişimci, uzlaştırıcı, bilimsel bir değişim gerçekleştirmeliyiz.

Yoksa yarınların bugünden daha iyi olacağını beklemek olacaktır ki?…

You may also like

Hakkımızda

İlimle, hikmetle, akılla, tarihten ders alarak ve tüm insanlığı Uyanışa davet ediyoruz.
UYANIŞ, asırlardır darbelenen inleyen milletin derdine dil olmak için yola çıkan millet evlatlarının sesidir.

Hak ve Millet Davasının Sesi Uyanış Dergisi 2024

Are you sure want to unlock this post?
Unlock left : 0
Are you sure want to cancel subscription?
-
00:00
00:00
Update Required Flash plugin
-
00:00
00:00