Ev 2. Sayı BAŞYAZI: FİLİSTİN’DEKİ SOYKIRIMA SON VERİLMELİDİR #2

BAŞYAZI: FİLİSTİN’DEKİ SOYKIRIMA SON VERİLMELİDİR #2

Tarafından Cuma NACAR

                                                                                                                  

Uyanış’ın Kadir Kıymet Bilen Saygıdeğer Okuyucuları,

Kadim davanın izinde çıktığımız ilk sayımıza göstermiş olduğunuz yoğun ilgi, geleceğe dair ümitlerimizi bir kat daha artırmıştır. Değerli yazarlarımız adeta, yazıları ile okuyucularımızı buluşturmak için yarış içine girmişler ve bunların bir kısmını da yayınlama imkânı maalesef bulunamamıştır. Sayfalarımızda yer veremediğimiz her biri birbirinden değerli yazarlarımızın yazılarına önümüzdeki sayfalarda yer vermeyi ümit ediyoruz.

Filistin’deki Soykırıma Son Verilmelidir

Bu sayımızda kuruluşunun 100. Yılı nedeniyle Cumhuriyet ve ayrıca anayasa değişikliği tartışmaları ile ilgili kanaatlerimize yer vermek istiyorduk. Ancak Gazze’deki Hamas’ın askeri kanadının, İsrail’e füze saldırısı ile başlayan ve İsrail’in tüm Gazze’yi hedef alan savaş ilanı ve sonrasındaki acımasız saldırıları anayasa değişikliği konusundaki kanaatlerimizi sonraki sayılara bırakmaya sebep olmuştur.

Filistinlilerin, kendi yurtlarında açık hapishane hayatı yaşamasına sebep olan İsrail’deki Netanyahu hükümetinin ırkçı politikaları, ilan ettikleri savaş ile Gazze’de yaşayan tüm Filistinlilerin hasta, çocuk, yaşlı, kadın demeden tüm sivilleri kapsayacak şekilde toptan imhaya dönüşmüştür. Hava saldırıları başta olmak üzere, gelişmiş modern silahlarla Gazze’ye acımasız saldırıları, Filistin halkını bir soykırımla karşı karşıya bırakmıştır.

İsrail hükümetlerine hakim olan aşırı dinci partilerin, iktidardaki partileri esir alması nedeniyle; ilk kıblemiz, havalisinin bereketli kılındığı Mescidi Aksa’ya yapılan sistematik saldırılar, Filistin topraklarındaki işgalin genişletilmesi, Filistinlilerin bütünüyle asgari insan hak ve özgürlüklerinin ayaklar altına alınması, fanatik Yahudi yerleşimcilerin Filistinlilerin topraklarına yerleştirilmesi, neredeyse her gün Filistinli çocukların, kadınların ve sivillerin öldürülmesi yetmezmiş gibi, en temel insani ihtiyaçlarını bile temin edemeyecekleri ablukaya alınarak gece gündüz bombalanması Filistin halkını yok oluşun eşiğine getirmiştir.

Ne yazık ki başta Arap dünyası, İslam ülkeleri olmak üzere; insan hakları savunuculuğunu kimseye bırakmayan Batılı ülkeler bugün İsrail’e yapılan saldırıları kınamak ve İsrail’e destek için sıraya girmişlerdir. Türkiye’yi yönetenler ise baştan beri ucuz ve netice alması imkânsız söylemlerle Filistin halkına gereken desteği göstermemişlerdir. Oysaki ‘one minute’ sözüne bile Türk halkı ve İslam ülkeleri cübbesini vermişledir. Tüm uluslararası kuruluşlar, İslam İşbirliği Teşkilatı, Birleşmiş Milletler söylemden öte gitmeyen icraatlarla acziyet içerisindedir. Bu kurumlar içi boş, varlık sebeplerini inkâr mahiyetinde derin bir suskunluk içindedirler.

Hamas’ın askeri kanadı ile İsrail’in savaş kabiliyetlerin mukayesesi bile imkansızdır. Hal böyle iken Hamas askeri kanadının, İsrail’e yapmış olduğu saldırıların hangi stratejik, taktik veya üst aklın ürünü olduğunu şu anda bilmemiz mümkün değildir. Ancak bu olayın sonuçlarının kimin işine yarayacağını görmek için müneccim olmaya da gerek yoktur. Hamas saldırısının sonuçları ile savaş başlattığını ilan eden İsrail’in, başta savaş uçakları olmak üzere, diğer gelişmiş silahlarıyla Filistinlilere saldırılarının sonuçları, özellikle Filistinliler üzerinde meydana getireceği tahribatın kıyası bile mümkün değildir. Olan yine Filistinlilere olmaktadır. Müthiş bir güç dengesizliğinin aşikâr olduğu böyle bir zamanda Hamas’ın saldırıları, zaten Filistinlileri yok etmek isteyen İsrail için bulunmaz bir fırsata dönüşmüştür. Öyle ki 1948 yılındaki 1. Arap İsrail Savaşındaki gibi Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak ordularının İsrail’e karşı başlattığı savaş, İsrail’in işine yaramış ve İsrail, BM Genel Kurul kararında kendisine verilen toprak parçasının çok daha fazlasını almış ve mukaddes Kudüs’ün de yarısına sahip olmuştu.

Şimdi de Hamas saldırısı sonrasında, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Ortadoğu’yu değiştireceğiz açıklaması, bölge için büyük bir tehdit, ırkçı politik hedeflerinin ne olduğunu gözler önüne sermesi bakımından manidardır. Bu tarihsel ırkçı hedeflerinin, Büyük Ortadoğu Projesinin neresinde yer aldığı da meçhul olmasa gerektir.

Her iki taraf da saldırılarını derhal durdurmalı, Filistinlilerin yok oluşuna gidecek sürece dur denilmelidir. İsrail, Filistinlilerin işgal altındaki topraklarını boşaltmalı, derhal en azından 1967’deki sınırlarına çekilmeli, ‘arz-ı mev’ud’ (vaadedilmiş topraklar) hayalinden vazgeçmelidir. Irkçı Netanyahu hükümeti, İsrail’deki muhalif bazı partilerin sesine kulak vermelidir. İsrail, Gazze’de taş üstünde taş bırakmama inadını bırakmalı, bombardımanını derhal durdurmalıdır!

İsrail, Gazze’nin en temel ihtiyaçları olan su, elektrik ve yakıtını kesmekle savaş suçu işliyor. Bu kuşatmayı derhal kaldırmalıdır! İsrail her türlü insan haklarını ayakları altına alarak; çocuk, kadın, sivil katliamına devam etmektedir. Saldırılarında hiçbir hedef gözetmemekte; hastaneleri, okulları, ibadethaneleri bombalamaktadır. Üstüne üstlük ABD ve batılı ülkeler, sanki İsrail’in silahı yokmuş gibi zulmün artması için her türlü silah, mühimmat ve finansal destek sağlamaktadırlar.

Özgür ve bağımsız Filistin Devleti mutlaka kurulmalıdır. Başta BM olmak üzere tüm dünya, Filistin Devleti’nin ve topraklarının garantörü olmak ve olası bir İsrail saldırısına karşı, kararlı bir şekilde koruyucusu olmak zorundadır. Türkiye’yi yönetenler, uluslararası teşkilatları harekete geçirmeli ve egemen Filistin Devleti bir bütün olarak hayat bulmalıdır. Kudüs, Filistin ve Ortadoğu’da kalıcı barış tesis edilmelidir. Başta İsrail olmak üzere ABD ve Batı dünyasındaki namuslu aydınları ve vatandaşları bu zulme seyirci kalmamaya, ayağa kalkmaya ve tarihi sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyoruz. Aksi halde bu insanlık suçundan, savaş suçundan tarih önünde mahkum olacaklar, çocuklarının yüzüne bakamayacaklardır.

Türkiye’nin tarihi, ilmi, kültürel, siyasi, politik insan kaynakları birikimi yeterli olmasına rağmen ne yazık ki Türkiye’yi yönetenler, İslam Dünyasının, Türk Dünyasının gözünü, kulağını diktiği ve kurtuluş müjdesi beklediği, bu tarihi sorumluluk bilincinde, bu çap ve kıratında olamamışlardır.

Nitekim Türkiye, 28 Mart 1949’da İsrail’i resmen tanıyan ilk Müslüman devlet olmuştur. İkinci Dünya Savaşı öncesinde başlayan Batı yanlısı dış politika, İsrail Devletinin tanınmasında önemli rol oynamıştır. Öyle ki Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 1 Kasım 1949 tarihinde TBMM’nin açış konuşmasında “Yeni doğan İsrail devleti ile siyasî münasebetler açılmıştır. Bu devletin Yakın Doğu’da bir barış ve istikrar unsuru olacağını ümit ediyoruz” diyecek kadar, yeni kurulan İsrail Devleti’nin kuruluş gayesinden, tarihi Nil’den Fırat’a kadar ele geçirme projesinden habersizdir.

Sabık başbakanlardan biri, Kasım 1994’de İsrail’i ziyaretinde; “Arz-ı Mevud’da bulunmaktan mutluyum” diyerek, talihsiz ve cahilce bir beyanatla Yahudilere güya iltifatta bulunmuş ve ayrıca İsrail’i ziyaret eden ilk Türk başbakanı olma unvanını da almıştı.

Unutulmamalıdır ki; Türk ve İslam Dünyasındaki sorunların bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir. Türkiye’ye karşı başlatılan terör saldırısına karşı, Bağımsız KKTC’nin tüm Türk ve Müslüman Devletler tarafından tanınması için, Doğu Türkistan’daki, Balkanlardaki, Türkmeneli’ndeki, Mynmar’daki ve elbetteki Filistin’deki zulmün ve vahşetin sona erdirilmesi için Türk ve İslam dünyasının bir vücudun azaları gibi mücadele etmesi gerekir.

Türkiye’yi yönetenler, ruh ve gönül coğrafyamızdan, tarihsel bağlarımızın olduğu soydaşlarımızın, dindaşlarımızın sorunlarından, ekonomik ve siyasi sebeplerle istedikleri kadar kaçmaya çalışırsa çalışsınlar; bu topraklardaki sorunlara kayıtsız kalamazlar. Bu sorunlar yakasına yapışmaya devam edecektir, öyle de olmak zorundadır. İşte onun için Türkiye, Çin ile olan ekonomik ilişkilerinden dolayı Doğu Türkistan’daki zulme seyirci kalamaz. Balkanlardaki, Kafkaslardaki ve Ortadoğu’daki kanayan yaralara merhem olmak zorundadır. Bu sebeple Türkiye’yi yönetenler, üzerine düşen tarihi sorumluluğu yerine getirmelidir.

Türkiye bu barışa rehberlik edecek ilmî, tarihî, beşerî, siyasî, kültürel, psikolojik, sosyolojik, stratejik ve diplomatik birikime sahiptir! Yeter ki siyasi iktidar başta Millet Partisi’nin ehliyetli ve liyakatli kadrolarına danışsın.

Cumhuriyetimiz İlelebed Payidar Olsun

Kuruluşunun 100.yılını kutladığımız Cumhuriyetimiz, kıyamete kadar yaşasın. Devletli Milletimizin son kalesine, Allah zeval vermesin, ilelebet payidar olsun. Aziz Milletimizin Cumhuriyet Bayramının 100. Yılı kutlu olsun. Cumhuriyetimiz ilimle, hikmetle, akılla, adaletle, ehliyet, liyakat, meşveret ve maslahatla yönetilsin.

Ancak cumhuriyet, insan hak ve özgürlüklerine dayalı olmaktan uzaklaşır ve demokratik olmaktan çıkarsa, artık görüntüde bir cumhuriyet olur ki bu asla kabul edilemez. Cumhuriyet yönetimi; demokratik olmadıktan sonra otoriter, totaliter veya diktatörlüğe dönüşmeye engel değildir. Tarihteki Nazi Almanya’sında Hitlerin veya İtalya’da Mussolini’nin işbaşına geçmesi tipik örnekler olduğu gibi; tarihteki Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve bugün Çin Halk Cumhuriyeti’nin zulüm makinesine dönüşmesi, demokratik hiçbir özelliği bünyesinde barındırmamakla malul ve sözde cumhuriyetler oluşu tarihi bir hakikattir.

Ülkemizde ise cumhuriyetin ilanı öncesinden itibaren aydınların büyük çoğunluğunda cumhuriyet fikri yerleşmiş bulunmaktadır. Özellikle Kuvâ-yi Milliye’nin başlarından itibaren irâde-î millîye’yi hâkim kılmak esas kabul edilmiştir.  Bugüne geldiğimizde çok şükür toplumun tüm kesimleri cumhuriyetimizin savunucusudur.

“Türkiye Cumhuriyeti topraklarının bölünmez bir bütün olduğu, kuruluş belgelerinde yer aldığı üzere temel bir prensiptir ve bunun doğal sonucu da üniter devlet yapısıdır. Aynı şekilde milletin birliği ve Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü demokrasi ve insan hakları kavramlarının ayrılmaz parçasıdır…

Türkiye Cumhuriyeti ekonomik, teknik, medeni ve sosyal gelişme yarışında hiçbir sınır tanımamalıdır. Yükselme ve gelişmede hiçbir sınırlama kabul etmemelidir. Tüm gelişme hamlelerinin güç alacağı esas, Türkiye’nin bağımsızlığıdır.”(Aykut Edibali, Çınar Dergisi, 149. Sayı Başyazısı)

You may also like

Yorum Bırakın

Hakkımızda

İlimle, hikmetle, akılla, tarihten ders alarak ve tüm insanlığı Uyanışa davet ediyoruz.
UYANIŞ, asırlardır darbelenen inleyen milletin derdine dil olmak için yola çıkan millet evlatlarının sesidir.

Hak ve Millet Davasının Sesi Uyanış Dergisi 2024

Are you sure want to unlock this post?
Unlock left : 0
Are you sure want to cancel subscription?
-
00:00
00:00
Update Required Flash plugin
-
00:00
00:00