Ev 8. Sayı BAŞYAZI: 31 Mart Mahalli Seçimleri ve Düşündürdükleri #8

BAŞYAZI: 31 Mart Mahalli Seçimleri ve Düşündürdükleri #8

Tarafından Cuma NACAR

Resmi veya gayrı resmi yollardan devletin ve belediyelerin bütün imkanları sonuna kadar kullanılarak yapılan hukuksuz bir seçim sürecini daha yaşadık. Vatandaşlarımızın ayrıştırıldığı, kutuplaştırıldığı, ötekileştirildiği, çirkin ve çift dilli bir seçim…Makam, mevki, şan, şöhret için her yolun mübah görüldüğü; işçi, memur, çiftçi, emekli, tüccar, sanayici…hasılı tüm toplum katmanlarının sorunlarının dağlar gibi büyüdüğü, büyük çoğunluğun büyük bir çaresizlik, yokluk ve yoksulluk içinde kıvrandığı bir zamanda başta iktidar partisi olmak üzere, partilerin kamu imkanları ile yaptıkları seçim harcamaları, broşürler, pankartlar, afişler, sesli propagandalar havada uçuştu…

Ekonomik kriz sebebi ile bunalan, daralan, daha çok yoksullaşan vatandaşlarımız, iktidar partisi ve ana muhalefet partisi ile bazı muhalefet partilerinin alay konusu yapılmak istendi. Oy devşirmek için bazı yerlerde kolilerle gıda, çuvalla patates dağıtılırken, bazı yerlerde her ay yarım altın vaadi ortalıkta dolaştı.

Siyasi iktidarın devleti partileştiren ve devletin bütün imkanlarının kendilerinin ve yandaşlarının doğal hakkı olduğu vehmine kapılan ve bu imkanları sonuna kadar kullanan imtiyazlı topluluk anlayışını derhal terk etmesi gerekir. Öte yandan bu kötü örneğin belediyeyi yönetenler tarafından da tekrar edilmemesi gerekir.

Dini veya dince kutsal sayılan değerleri istismar eden bir siyasi iktidar, bunun karşısında ise bu değerlere düşmanlığı çağrıştıracak söz ve eylemlerde bulunan bir ana muhalefet profili ile Türkiye bu günlere geldi. Seçim sonuçlarına bakılacak olursa; ana muhalefet partisi ve belediye başkan adayları ki özellikle İstanbul adayı bu konuda siyasi iktidardan çok şey öğrenmiş. Ancak kötü emsal olmaz, hukukun genel kuralıdır. Din istismarının son derece tehlikeli ve zararlı olduğunu hatırlatarak, aynı hataya düşmemelerini tavsiye ediyoruz. Hele hele mahalli seçim sonuçlarına göre kendilerini iktidar gibi görme kuruntusuna kapılmamaları, devleti yönetme ile belediyeleri yönetmenin farkını bilmeleri gerekir.

TÜRKİYE, MAALESEF YİNE IMF VE DÜNYA BANKASI KAPILARINDA!

Ülkenin ekonomik alanda dibe vurduğu, ekonomik bağımsızlığın ortadan kalktığı, çıkmazdan kurtuluşun yine Dünya Bankası ve IMF kapılarında arandığı bir zamanda; bu sorunların çözümüne yönelik yeni bir teklifin sunulması yerine, orta oyununa dönen seçim çalışmaları vatandaşımızı canından bezdirdi.

Türkiye’nin ekonomik krizden kurtulmasının yolu; yabancı veya yabancıların Türkiye’deki temsilcileri konumundakilerinin aklına göre değil, Türk aklına güvenmesinden geçiyor. Tarihi geçmişe sahip, son derece donanımlı, ehliyet ve liyakat sahibi, vatansever maliyeci bürokratlarımız, devlet adamlarımız var. Bunlara güvenmek, imkân sağlamak ve göreve çağırmak yerine, bunları yabancı aklı ile hareket eden siyasilere teslim etmek doğru bir yol değildir. Yabancı aklının bizi götüreceği yer Allah korusun yeni kapitülasyonlar veya dünya sömürgeci güçlerinin ekonomik araçları konumundaki Dünya Bankası, IMF veya diğer uluslararası tefecilerin kapısında kul köle olmaktır. İşte Maliye Bakanının şu açıklamaları dehşet vericidir. “Ayrıca ülkemizin kalkınma hedeflerini desteklemek adına diğer kalkınma paydaşlarıyla yeni ortaklıklar kurmanın yolları aranacak. Dünya Bankası 70 yılı aşkın süre boyunca ülkemizin kalkınma hedeflerine ulaşmasında en önemli paydaşlarından biri olmuştur.” Bunların vereceği kredilerin mutlaka bir bedeli olacaktır. Siyasi tavizler almadan kredi musluklarının açılmayacağını herkes bilir. İşte Maliye Bakanı’nın açıklamasına göre Türkiye, Dünya Bankası’ndan 35 milyar dolar borç alacakmış. Hani dedik ya bir bedeli olacak diye. Şimdilik alınan bu paranın %50 mülteci çalıştırma şartı olduğu açıklandı. Tabii bununla kalsa iyi…

Türkiye ekonomisinin krize girmesi, ülkenin kötü yönetildiğinin bir başka göstergesi. Enflasyon canavarı vatandaşımızı perişan etti. Ucuz et alabilmek için yaşlı başlı vatandaşlarını sahurda başlayan uzun kuyruklarda beklemeye mahkûm eden ekonomik politikanın başarılı olduğundan söz edilebilir mi? Geleceğini yurt dışında arayan gençlerimizin sayısının, geçen her gün daha da artması ülkeyi yönetenler için büyük bir ikaz değil mi? Ne yazık ki bütçemiz her ay yüz milyarla ifade edilen rakamlar büyüklüğünde açık veriyor. İsraf, lüks ve savurganlık had safhada. Merkez Bankası 2023 yılı sonu bilançosunda 818 milyar TL zarar ettiğini açıkladı. Bir yanda emekliler başta olmak üzere tüm vatandaşlar bütçeye yük olarak görülürken; yolcu uçuş, araç geçiş ve hasta yatış garantili sözleşmeler, sarayların harcamaları, çifte maaşlar, yandaş ihaleleri, lüks makam otoları ve odaları, kur korumalı mevduat hesaplarını aktarılan paralar tüm hızıyla devam ediyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi vatan toprakları da para için satılmaya devam ediyor. İşte konunun uzmanlarının açıklamasına göre; Mayıs 2012’den 2024 yılı mart sonuna kadar Türkiye’de yabancılara 386 bin 297 konut satılmış. Sadece ocak- mart döneminde yabancılara satılan konut sayısı 5 bin 685. Bu rakamların içinde satılan arazilerin miktarı yok. 

Vatandaş için adil bir yönetim anlayışı ile yapılması gereken uygulamalar, artık küresel sömürgeci güçlerin alacaklarının tahsili için yapılacak herhalde. Yoksa onlar alacaklarını alamayacaklar. Nitekim Temmuz 2023’da tasarruf genelgesi yayınlayan, ama başarılı olamayan Maliye Bakanı’nın açıklamasında sadece ek ödeneklerde değil, bütün harcama kalemlerinde kesintiye gidileceğine ve her kurumun bütçesinin belli oranda küçüleceğine, bakanlığın da tedbirlerin takipçisi olacağına yer verildi. Hesapta en çok sağlık alanındaki harcamalara sınırlama getirilecek. Ne yani SGK’lı vatandaşa verilen sağlık hizmetlerinde neredeyse her hizmet paralı hale getirilmişken, daha ne kadar kısıtlama yapılacak. Vatandaş sağlık hizmeti almasın da ölsün mü?

Diğer yandan da fellik fellik borç para arıyorlar. Biz bir kez daha millet olarak tarihi tecrübemizi hatırlatmakta fayda görüyoruz. Yardım alan, buyruk alır. Türkiye ekonomik bağımsızlığını kazanmadığı sürece, siyasi bağımsızlığını kazanamaz. Uluslararası alanda da tarihi ve kültürel bağlarımızın olduğu coğrafyada akan kanı durduramaz ve sesini çıkaramaz. İşte sırf Çin ile ekonomik ilişkiler sebebi ile Doğu Türkistan’daki soykırıma, vahşete seyirci kalınması gibi…Veya Gazze’deki İsrail insanlık suçuna rağmen, ancak aylar sonra ve bazı kalemlerde ticari kısıtlama getirilmesi gibi…Örnekleri çoğaltmak mümkün.

Sahi biz İstiklal Savaşı’nı emir almak için mi yapmıştık, egemen kalmak için mi? Vatanın taşı-toprağı, madeni-suyu, şirketi-fabrikası özeleştirme ile yabancılara satılsın diye mi kan dökmüştük, yoksa egemen yaşamak için mi?

Ülkemizin sadece ekonomik alanda değil; sosyal, kültürel, ahlaki alanda da ciddi bir kriz ile karşı karşıya kaldığı açıktır. İşte BM destekli Dünya Mutluluk Raporu’na göre Finlandiya, yedinci kez dünyanın en mutlu ülkesi olurken, Türkiye 98’inci sırada yer aldı. Rapora göre, Türkiye’de gençler yaşlılara göre daha mutsuz. Türkiye, 30 yaş altı sıralamasında 101’inci, 60 yaş ve üzeri kategorisinde ise 92’nci sırada bulunuyor. Özellikle gençlerimiz, genel olarak tüm vatandaşlarımız geleceğe dair umutlarını kaybetmiş durumdadırlar.

Bir millet ne kadar çaresiz olursa olsun, zifiri karanlıkta kalmış olursa olsun; tarihteki zaferleri umut olur, ışık olur. Kutladığımız 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı da bizim için bir başka çıkış yolunu göstermektedir. Gözle görünmeyen bir ekonomik, finansal, kültürel, sosyal, siyasal, bilimsel, teknolojik işgalle karşı karşıya olduğumuz bugün, millî bağımsızlığımıza ve millî egemenliğimize gözümüz gibi sahip çıkmalı, çocuklarımıza ve gelecek nesillere aktarmalıyız. Türkiye’nin uluslararası icazetli politikalarla, talimatlarla değil; Büyük Türk Milleti’nin beş bin yıllık millî iradesi istikametinde, Ankara’dan, TBMM’den ortak akılla yönetilmesini sağlamalıyız. Çirkin kutuplaştırma ve germe politikalarıyla vatandaşlarımızı; gayri millî, oportünist, okyanus ötesi icazetli ve denenmiş iki partiden birini destekleme çabalarını boşa çıkarmalı, Millet Partisi’ni iktidar yapmak zorundayız.

MİLLET PARTİLİLER KADİM DAVANIN İZİNDEN AYRILMAYACAKTIR!

İşte böyle bir zamanda “Milletim Uyan!” diyerek, Millet Partisi Bayrağını, meydanlarda ve seçim sandıklarında dalgalandıran; hak, adalet, erdem yolunda eğilmeden bükülmeden, dosdoğru yürüyen; zulme, yalana, dolana, çıkara, ranta, iltimasa, rüşvete, hırsızlığa, kamu malına bulaşmadan yollarına sadıkane devam eden; kendi alın teri kazançlarını ‘Milletim Uyan!’ diyerek sebil eden, ‘Davamız insan hak ve hürriyetleri’, ‘Davamız Millet Davası’, ‘Davamız Türk Milleti’nin varlık ve beka davası’ diyerek; bıkmadan, usanmadan ‘Muhteşem Türkiye’ hedefine yürüyen ‘Millet Davası’ kahramanları bu destansı mücadelesinden dolayı her türlü övgüye layıktır. Tarih onları yiğitlik, kahramanlık, feragat ve fedakârlık örneği olarak yazacaktır. Çünkü onlar rahmetli Bilge Liderin ifadesi ile “isim manası ile hak, sıfat manası ile hak” olan bir davanın neferleri ve onlar “mağlubu olmayan” bir mücadelenin yiğitleridir. Fedakâr, cefakâr, çilekeş, sabır taşı olan mücadele erleri Millet Partisi’nin kutlu mücadele safında yer aldı. Yer yüzünde nizam, adalet ve barışın tesisi yolundan sapmadılar. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Hak ve Millet Davası yolundan şaşmadan, Bilge Lider Aykut Edibali’nin çizdiği ‘Muhteşem Türkiye’ projemizin inşasını, hiçbir şeyi ve hiç kimseyi kırmadan dökmeden, sabırlı, kararlı, emin adımlarla huzur ve barış içinde, büyük Türk Milleti’nin yardımıyla sürdürmenin ve tamamlamanın bir boyun borcu olduğu bilinci ile sürdürmeye devam edecekler. ‘Muhteşem Türkiye’ yürüyüşümüzü hep sürdüreceğiz!

31 Mart 2024 Mahalli Seçim sonuçlarının milletimize, şehrimize, ülkemize ve devletimize hayırlı olmasını diliyoruz. Her bir vatandaşımız kendisinin ve mensup olduğu milletin geleceğini bir bakıma seçimlerle belirlemiş olmaktadır.  Siyasetin çözüm bulma sanatı olduğunu unutan iktidar ve muhalefet partileri mevcut tutumunu sürdürdüğü müddetçe endişelerimizin devam edecektir. Geriye kalan, Millet Partisi’nin varlık sebebine olan zarureti bir kez daha haykırmaktır.

2023 genel seçimlerinin, 2024 mahalli idareler seçimlerinin ardından Millet Partisi de kendi muhasebesini yapmaya devam etmektedir. İlçe başkanlıklarına varıncaya kadar geniş katılımlı bir istişare toplantısında seçim çalışmaları ve sonuçları değerlendirilecektir.

ORTADOĞU BARIŞI ŞART!

Türkiye mahalli idareler seçimine ve sonuçlarına kilitlenmişken; Irkçı, faşist İsrail yönetiminin, Gazze’deki soykırım ve vahşeti devam ediyor. Bir de İran-İsrail gerginliği ortaya çıkınca; Türkiye’nin tarihi misyonunu hatırlayarak Ortadoğu barışını sağlama kudretinin ne kadar elzem olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Bazıları birbirine bakınca, onlara her şey gücü, şanı, şöhreti, hırsı hatırlatırken; bize de her şey Türkiye’nin muktedir bir devlet olma zaruretini hatırlatıyor, ne yapalım…Gazze, İsrail saldırıları sonucunda 40.000’e yakın evladını kaybetti, ölenlerin büyük çoğunluğu sivil ve 3/2’sini çocuklar ve kadınlar oluşturuyor. Açık hava hapishanesindeki Filistin toprakları açık hava mezarlıklarına dönüştü. Ve insanlık için kurtuluş reçetesi olarak sunulan batı medeniyeti ve çağdaş kurumları iflas etti. Hele hele her vesile ile Türkiye’ye insanlık ve demokrasi dersi vermeye kalkan batıdaki Yeşiller ve Sosyal Demokrat partilerin tutumu çifte standardı, iki yüzlülüğü gözler önüne sermesi bakımından ibretlik. Ama insanlık hangi dinden, etnik kökenden olursa olsun ayakta ve arayışını, isyanını haykırıyor.

İran’ın gerek ABD’ye gerekse de İsrail’e yönelik misillemelerinden, nedense ABD ve başta İsrail olmak üzere müttefikleri önceden haberi alıyor. Tabii bu ABD’nin istihbarat gücünden kaynaklanmıyor. Daha çok Tahran yönetimi önceden ya doğrudan ya da dolaylı olarak bildiriyor. ABD eski başkanı Trump, İran’ın askeri üslerine yapılacak saldırıdan önce, İran yetkilileri tarafından bilgilendirildiklerini ve bu saldırının üs bölgesinde bir zararının olmayacağını taahhüt ettiklerini söylemişti. İran’ın son misillemesinden önce de ABD müttefiklerine bu bilginin sızdırıldığı duyuruldu. Ve saldırılarının büyük çoğunluğu havada imha edildi, İsrail üs bölgesinde bir kişinin yaralanması ile sonuçlandı. Ve İran operasyon sonrası, ‘Gerçek Vaat Operasyonu’ adlı saldırının başarıyla tamamlandığını belirterek “Operasyonu sürdürme gibi bir niyetimiz yok. Ama Siyonist rejim karşılık verirse bir sonraki operasyonumuz çok daha büyük olacak.” dedi. İsrail ve İran tarafından yapılan açıklamalara bakılırsa iki ülke arasındaki gerginlik bu gaz alma operasyonu ile şimdilik duruldu. Şimdilik durdu durmasına da İran Dışişleri Bakanı’nın, İsrail’in saldırılarında kullandığı dronların çocuk oyuncağı olduğu yönündeki tahrik edici açıklamalarına ne demeli? Ne yani öyle değil de çok daha korkunç mu olmalıydı? İsrail’in bu korkunç saldırıları da yapacak gücü yok mu? Nitekim İsrail yönetimindeki faşist bakanlar, yapılan saldırıyı küçük buldu ve daha fazlasını istedi. AB, hemen toplanarak İsrail saldırıları hiç olmamış gibi, İran’a yeni yaptırımlar ve önlemler alacak güçte olduklarını söyleyerek tehditler savurdu. Allah korusun, bu karşılıklı saldırılar büyük bir savaşın kapısını aralarsa, bundan kim kazançlı çıkacaktır? Karşılıklı bu atışmalarda Türkiye, tüm taraflarla diyaloğunu sürdürecek konumda olmalı, İsrail’in veya İran’ın güvenilmez, ikircikli oyunlarına gelmemelidir. Mevcut durumdan tüm akıl sahipleri son derece tedirgindir. Peki bu karşılıklı saldırıların sonucunda ne değişti, hiç. Öyleyse kimin işine yaradı bu atışmaları. Netenyahu, 7 Ekim 2023’ten beri Gazze’de sürdürdüğü insanlık dışı vahşet, kan, gözyaşı, zulüm, sürgün ve soykırımı, en temel insani ihtiyaçlar olan su, ekmek, gıda, ilaç, sağlık malzemeleri, doktor, hastane yokluğu ile insanları, çocukları, bebekleri ya sürgüne ya da ölüme göndererek Gazze’yi işgalini İsrail-İran düellosuyla dünya gündeminden düşürdü. Bu düello devam ederken, Gazze’ye aralıksız bombardımanına ara vermedi.

İsrail de İran da bölge ülkeleri de dünyanın hegemon emperyalist güçleri de şunu asla akıllarından çıkarmamalıdır ki Ortadoğu adil-kalıcı bir barışa muhtaçtır. Türkiye bu barışa rehberlik etmek zorundadır. Bunun dışında her yol İsrail’i de Ortadoğu’yu da dünyayı da yakacak bir alev topudur.

You may also like

Yorum Bırakın

Hakkımızda

İlimle, hikmetle, akılla, tarihten ders alarak ve tüm insanlığı Uyanışa davet ediyoruz.
UYANIŞ, asırlardır darbelenen inleyen milletin derdine dil olmak için yola çıkan millet evlatlarının sesidir.

Hak ve Millet Davasının Sesi Uyanış Dergisi 2024

Are you sure want to unlock this post?
Unlock left : 0
Are you sure want to cancel subscription?
-
00:00
00:00
Update Required Flash plugin
-
00:00
00:00