Ev 11. Sayı BAŞYAZI: Sorunların Çözümü Hukuk Devleti Olmaktan Geçer #11

BAŞYAZI: Sorunların Çözümü Hukuk Devleti Olmaktan Geçer #11

Tarafından Cuma NACAR

SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ HUKUK DEVLETİ OLMAKTAN GEÇER

Türkiye’nin varlığını ve geleceğini korumak için mücadele etmek zorunda kaldığı iç ve dış bir yığın sorunları vardır hiç şüphesiz. Dış politikadaki sorunlar ayrı bir yazının konusu olmakla beraber iç ve dış sorunlarımızın çözümünde, elbettetopluma da büyük görevler düşmektedir. Ancak bulunduğumuz coğrafyanın jeopolitik ve jeostratejik konumu; yöneticilerinin ilim, ahlak, erdem, basiret, dirayet ve ferasetle vazifelerini deruhte etmelerini zaruri kılmaktadır. Aksi halde aziz milletimiz ne kadar fedakârlık yaparsa yapsın, sonunda başarısızlıkların, ciddi hayal kırıklıklarının yaşanması kaçınılmaz. Tüm sorunların temelinde ise Millet Partisi’nin ‘Muhteşem Türkiye’ projesinin birinci sırasında yer alan ‘İnsan hak ve özgürlüklerine dayalı Hukuk Devleti’ prensibinin hâlâ hayat bulamaması yatmaktadır.

Devlet, Bireyi İlahlaştırmak İçin Değil, Misyonunu İfada Hizmetkâr Olmak İçin Vardır

Devlet teorilerindeki birey devlet için veya devlet birey için tartışmalarına, mer’i (yürürlükteki) hukuk veya ideal (doğal) hukuk konularına girmeden hemen söylemek gerekir ki; mevcut anayasanın en temel özelliği, Türkiye’nin ‘temel insan hak ve özgürlüklerini teminat altına alan bir hukuk devleti’olduğudur. Hukuk devleti anayasal ve hukukun üstünlüğünün hâkim olduğu bir devlettir. Anayasa yönetenlerle yönetilenlerin karşılıklıilişkilerini düzenleyen; milletin hak ve özgürlüklerinin, karşılıklı görev, sorumluluk ve yaptırımların neler olduğunun tespit edildiği, normlar hiyerarşisinin tepesinde yer alan temel hukuki prensiplerini ihtiva eder. Hukuk devletinin de nihai gayesi; insanın, toplum ve devlet ile olan ilişkilerinde huzurlu, gönençli, mutlu olması; kısacası insan onuruna yaraşır bir hayat sürmesi ve nihayetinde her alanda adalete erişiminde hiçbir engelle karşılaşmamasını, mahkemelerin usulünce verdiği adil kararlarla yüreğinin soğumasını sağlamaktır.

Devleti yönetenlerin de sıkı sıkıya bağlı olması gereken hukuk devleti anlayışı ile millî irade kavramlarının aslında sınırları belirlenmiştir. Hiçbir siyasi parti veya yöneticisi millî irade kavramının arkasına saklanarak; kendini lâ-yüs’elgöremez, görmemelidir. Millîiradenin onu bu göreve getirmekteki amacının hukuk devletini korumak, gözetmek ve sağlamak olduğunu unutmamalıdır. Kendini denge, denetim ve fren mekanizmalarından azade görmek yöneticilerin önce otoriterleşmesine, daha sonra ise totaliterleşmesine sebep olacağından ve demokratik hukuk devleti dışına çıkılacağından sonu felakettir. İşte kuvvetler ayrılığı prensibinin bir gereği olarak yasama ve özellikle yargının yürütmeden bağımsız, onun her türlü müdahalesine kapalı olması bunun için vardır. Devlet gücünü elinde bulunduran temel güçlerin yani yasama, yürütme ve yargının bağımsızlığı birbirleri ile olan ilişkileri hukuk devleti ve adalet teminindeki varlık sebeplerini unutmadan iş birliklerine ve uyum içinde çalışmalarına engel değildir, olmamalıdır.

Devletin ‘hikmet-i hükümet’ kabulü ile kutsanması ve tarihsel birtakım hatalar temelinde, insanın devletin varlık sebebi olarak görülmesi anlayışının terk edilmesi zarurettir. Tam tersine devletin varlık sebebi insandır. Bu bakımdan yeryüzünde bir halife olarak yaratılan insanın, dolayısı ile yöneticilerinin kendilerini Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olarak görmesi bugün itibarı ile sorunlu bir ifade olarak kabul edilmelidir. Kanaatimizce belki de devlet ve yönetenlerin halka karşı konumu, Yavuz Sultan Selim’in Haremeyn için söylediği hâkimî değil, hadimi olma hâlidir. Yönetenlerin de bağlı olduğu ve onları sınırlayan, denetleyen, dengeleyen prensiplerin, mekanizmaların olması kaçınılmazdır.

AKP İktidarında Hukuk Katledilmiştir!

Üzülerek ifade etmek gerekir ki; seleflerinde olduğu gibi, özellikle son 22 yıldır ülkemizi yöneten AKP iktidarı bu vasıflardan mahrum olduğu gibi, tarihi müktesebatımız ve ebedi misyonumuzdan ya habersiz ya da umarsızdır.

Değiştirdikleri gömleğin ne kadar yerli, millî, ilmî olduğu bir yana, iktidara gelme süreçlerini ve izledikleri politikaları gözümüzün önüne getirdiğimizde hiç de milletin iradesine dayanmadıklarını görmek mümkün.

AKP iktidarı sürekli olarak yargı reformları yaptığın iddia etmektedir. Şimdi de işte gündemde 9. Yargı Reformu vardır. 22 yıllık iktidarda yargıda bu kadar çok reform (?) yapılması, esas itibarı ile yapılan değişikliklerin reform değil, pansumanlar niteliğinde olduğu anlaşılmakta, reform kavramının da içi boşaltılmaktadır.

Öyle olduğu içindir ki bugün Türkiye’de 01.07.2024 tarihli Adalet Bakanlığı verilerine göre toplam 403 ceza ve infaz kurumu ihtiyaca cevap verememekte ve sürekli yenileri inşa edilmektedir. Türkiye, ceza evlerinde bulunan kişi sıralamasında; AB İstatistik Ofisi Eurostat’ın 2021 verilerine göre AB üyeleri, adaylar ve potansiyel üyeler arasında ilk sırada yer alıyor. Yine resmi verilere göre hapishanelerdeki tutuklu ve hükümlü sayısında son 7 yılda rekor artış gözlenmektedir.

Adalet Bakanlığı verilerine göre 2011 yılındaki bu sayı 128 bin civarında iken, 2022 yılında 341 bin civarına yükselmiştir. Üstüne üstlük yeni içişleri bakanının yaptığı açıklamalara göre neredeyse alfabede harf kalmadığı için uzayıp giden operasyonlarda tutuklananlar bu sayıya dahil değildir.

Eğer ki bir ülkede sürekli olarak koca koca adalet sarayları yapılıyorsa ve burada gerçekten adalet dağıtılmıyorsa,ne kadar çok cezaevleri yapılırsa yapılsın ihtiyaca cevap vermiyorsa ve cezaevinde olması gerekenler, sırf yer olmadığı için sokaklara salınmış ise mülkün (devletin) temeli sallanıyor demektir ki Allah korusun bu devletimizin sonu olur. Esas varlık ve bekâ sorunu da budur. Yargıya siyasi müdahale bitmek bilmiyorsa HSK’ya veya yüksek mahkemelere tayinlerde ehliyet ve liyakat yerine siyasilerin tercihi rol oynuyorsa, kısacası yargı siyasilerin emri altına alınmak isteniyorsa bu tam bir felakettir.

Adalet Yoksa Zulüm Vardır

Öte yandan anayasal bir mahkeme olan Anayasa Mahkemesi’nin kararları diğer mahkemeler tarafından tanınmıyor, kabul edilmiyor ve infaz edilmiyorsa, yargının tepesindeki kriz çözülmeden buzdolabında bekletiliyorsa, anayasanın veya mahkeme kararlarının yerine siyasilerin iradeleri esas alınıyorsa o ülke demokratik hukuk devleti olamaz. Ondan sonra da hak arayanlar, haklarını elde edemezler ve adaletin yerine kopkoyu bir zifiri karanlık, zulüm ikame olur. Ülkemizin ekonomik, siyasal, kültürel, ahlaki, eğitim, sağlık…hangi alanda olursa olsun karşılaştığı sorunları çözmenin birinci yolu, Türkiye’nin gerçek anlamda insan hak ve özgürlüklerine dayalı hukuk devleti olmasıdır. Kamuoyuna yansıyan önemli davalarda maalesef, Türkiye’nin gerçek anlamda hukuk devleti olmadığını, yargının siyasi müdahalelerle bunaltıldığını göstermesi bakımından son derece üzüntü vericidir.

Her Zaman, Her Yerde, Herkes İçin, Amasız-Fakatsız Adalet

İşte kamuoyunu meşgul eden, etmesi de gereken birtakım çetelerle ilgili davalar veya Sinan Ateş cinayeti sonrasında yaşananlar, -Allah korusun-, devletin temelinin sallandığının göstergesidir. Bu davalardaki siyasi müdahaleler, adalet dağıtımında en büyük yardımcı konumunda bulunması gereken kolluğun suçlulara, suç örgütlerine iştirak veya yardım etmesi adaletin tecelli etmesinin önündeki en büyük engellerdendir.

Eşi hunharca katledilen bir kadın, mahkemelerin kapısına tam bir güvenle gitmek yerine; yanına çocuklarını, katledilenin gözü yaşlı anne ve babasını veya diğer yakınlarını da alarak; yardım çığlığı ile çaresizce oradan oraya koşturmak zorunda bırakılıyorsa, siyasilerden medet umuyorsa o ülkede adalet yok demektir.

Adalet haykırışları siyasi partilerin, ittifakların pazarlık veya malzeme konusu oluyorsa bu adalet tarihine düşen en utanç verici hadiselerden, notlardan biridir. Gözü yaşlı bir anne,‘Benim kimsem yok!’ diye, devletinin yargısına güveneceğine birtakım siyasilere bel bağlamak zorunda bırakılmış ise siyasi iktidarın da, muhalefetin de bundan utanç duyması, toplum içine çıkmaması gerekir.

Adaletin tesisi için bazı siyasilerin herkes eteğindeki taşı döksün sözlerinden medet ummak yerine Devleti yönetenler, bütün devlet imkanlarını kullanarak, ucu kime dokunursa dokunsun suçluların, iştirak veya yardım edenlerin mahkeme önüne çıkarılmasının ve yargının adil karar vermesinin önündeki engelleri kaldırmalıdır! Aynı şekilde mahkemelere yapılacak her türlü müdahaleleri engellemeli, bağımsız ve tarafsız yargılama yapmasını sağlamalı ve adalet gecikmeden tez verilmelidir.

Zafer Vaadi Hakk Bir Vaaddir!

Yazımıza son verirken; Türkiye’nin uyanış ve dirilişine inanan, mücadele eden bütün olumsuzluklara rağmen azim ve kararlılıkla yoluna devam eden, asla bıkkınlık, bezginlik ve gevşeklik göstermeyen ve böyle bir mücadelenin sonunda zaferin de yüce bir vaat olduğuna yürekten iman eden kardeşlerimize, Millet Derneği Yaz Kampı’nda gece gündüz demeden katkı sağlayan, çalışan, emeği geçen arkadaşlarımıza yürek dolusu teşekkürlerimizi gönderiyor ve katılan gençlerimizi tebrik ediyoruz. Şu toprağa atacağımız tohum, dikeceğimiz fidan; insan hak ve özgürlüklerine dayalı hukuk devletini gerçekleştirecek millete dayanan, demokratik ve meşru millî iktidara kadar daima devam edecektir.

Geleneksel Gençlik Şöleni’nde buluşmak dileğiyle…

You may also like

Yorum Bırakın

Hakkımızda

İlimle, hikmetle, akılla, tarihten ders alarak ve tüm insanlığı Uyanışa davet ediyoruz.
UYANIŞ, asırlardır darbelenen inleyen milletin derdine dil olmak için yola çıkan millet evlatlarının sesidir.

Hak ve Millet Davasının Sesi Uyanış Dergisi 2024

Are you sure want to unlock this post?
Unlock left : 0
Are you sure want to cancel subscription?
-
00:00
00:00
Update Required Flash plugin
-
00:00
00:00