Ev 12. Sayı BOP Projesinden İbrahim Antlaşmalarına Ortadoğu

BOP Projesinden İbrahim Antlaşmalarına Ortadoğu

Tarafından Hüseyin TOPTAŞ

Ortadoğu’da yaşananlar BOP projesinden bağımsız değerlendirilemez

 

Başlangıçta bölgedeki tüm ülkelerin barış ve refah içinde yaşaması için tarihi adım olarak ilan edilen “İbrahim Anlaşmaları” geldiğimiz noktada Siyonizm’in Ortadoğu’daki emellerine ulaşmak için geliştirdiği bir strateji olmuştur.

zafer için; Haklı bir inancın, doğru bir metodun, düşmandan üstün bir stratejinin ve derin bir politik anlayışın bir arada olması gerekmektedir. Bu süreci yönetecek ehil kadroların varlığı da hayati önem taşımaktadır.

 

Ortadoğu; tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, çeşitli dinler ve kültürlerin buluşma noktası olmuştur. Geçmişte savaşların ve çatışmaların eksik olmadığı, günümüzde ise İsrail’in Filistin topraklarını işgalinden bu tarafa Ortadoğu’da kan ve gözyaşı hâlâ akmaya devam etmektedir. Tüm dünyanın gözü önünde yaşanan Gazze’deki durum, belki de tarihte görülmedik bir soykırım boyutuna ulaşmış, İsrail’in yayılmacı ve işgalci politikaları, kendilerine destek veren emperyalist güç odaklarıyla birleşerek bölgedeki çatışmaları derinleştirmiştir.

Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’nin İran’da bir suikastla şehit edilmesi, bölgede yeni aktörlerin devreye girmesine neden olmuş ve savaşın geniş bir alana yayılma senaryolarını gündeme getirmiştir. Son gelişmeler İsrail’in Gazze’nin ardından Lübnan ve Suriye’yi hedef almasıyla birlikte, bölgedeki gerilimi daha da tırmandırmıştır. Özellikle, İran’ın da dahil olacağı bir savaş, yalnızca mevcut çatışmayı derinleştirmekle kalmayacak, aynı zamanda bölgedeki barış ve istikrarı cidden tehdit edecektir.

Böyle bir durumda, tüm tarafların itidalli olması son derece önemlidir. Savaşın bir parçası haline gelmemek ve hamasi söylemlerle hareket etmemek, bölgedeki aktörler için hayati bir gereklilik hâline gelmiştir. Provokasyonlara karşı çok dikkatli olma yanında, tarafların sağduyulu bir yaklaşım sergilemesi ve barışçıl çözüm yollarını aramaları da gerekmektedir. Aksi takdirde, mevcut çatışmaların daha geniş bir boyuta taşınması ve ayrıca, yeni karmaşaların ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır.

 

Gazze’de yaşananlara bugün gözyaşı dökenler, “Kahrolsun İsrail”, “Kahrolsun Siyonizm” diyenler, zamanında yenidünya düzenini kurmak isteyenlerle birlikte hareket etmişlerdi.  Bölge üzerinde kirli emelleri olanlar projelerini bir bir hayata geçirirken İslam ülkelerinin başında bulunan liderlerin büyük kısmı tehlikenin farkına varamadıkları gibi, takip ettikleri politikalarla da onların emellerine hizmet etmişlerdir. İslam ülkelerinde maalesef yönetim kademesine gelenler, beyin yıkama faaliyetleri ile inanç ve değerlerinden uzaklaştırıldıklarından, makam ve mevkilerini koruyabilmek için kendi insanlarına, millî ve manevi değerlerine hizmet etmek yerine,ne yazık ki bölge üzerinde tarihi emelleri olan Batının kan emici efendilerine hizmet etmektedirler.

 

Filistin’in topraklarını İsrail işgalinden kurtarmak, Filistin halkının barış ortamında yaşaması için yapılacak siyasi, askeri ve diplomatik mücadelenin stratejisi belirlenmeden, takip edilecek politikalar rasyonel temellere oturtulmadan ve uluslararası diplomatik destek sağlanmadan fevri hareketlerle yapılan mücadele şekilleri bu amaca faydadan çok zarar verir. Bunun son örneğini 7 Ekim’de gerçekleştirilen hareketle gördük. 7 Ekim’de yapılan füze atışları ve akabinde alınan esirler Hamas’a ne kazandırdı? Bir askeri ve diplomatik bir başarıdan söz etmek mümkün mü? Filistin’in kayıpları karşısında İsrail tarafının kayıpları ne olmuştur? Hamas tarafı ne kazandı, İsrail bunun karşısında ne kaybetti?

 

7 Ekim’den bu tarafa yaşananlara baktığımızda, Hamas’ın herhangi bir kazanımından bahsetmek mümkün değildir. Buna karşın, on binlerce masum Filistinli, İsrail saldırılarında şehit ya da gazi olmuş, yüzbinlerce insan yerlerinden olmuştur. Yerle bir olan Gazze, Filistinlilerden boşaltılırken İsrail tarafından yeniden imar edilerek Yahudilerin yerleşimine açılma çalışmaları yapılmaktadır.

 

İsrail ve işbirlikçilerinin bölgeye yerleşmelerine sebep olan 7 Ekim saldırıları, böyle bir sonuç ortaya çıkardı ise bunun vebali kimdedir? Saldırı gerçekten Filistin davasına sahip çıkanlar tarafından mı, yoksa İsrail ve işbirlikçilerinin içerideki ajanları tarafından mı gerçekleştirildi? Artık hamaseti bırakıp gerçeklerle yüzleşmek zamanı gelmiştir. Filistin davasını İslam dünyasının kırmızı çizgisi olarak görerek, yeni ve rasyonel politikalarla bu davayı başarıya ulaştıracak çalışmalara ihtiyaç vardır.

 

Ortadoğu’da Yaşananlar BOP Projesinden Bağımsız Değerlendirilemez

 

Ortaoğu’da bugün yaşananları anlayabilmek için, ABD tarafından devreye konulan Büyük Orta Doğu Projesi’ni iyi bilmek ve iyi analiz etmek gerekiyor. Olayları, bu projeden bağımsız olarak değerlendirdiğimiz zaman İsrail’in giriştiği soykırım ve sürgün politikası, Filistinlilerle süregelen mücadelenin bir devamı olarak anlaşılabilir.

 

Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) dediğimiz bu projenin tam adı; “Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesi ile Müşterek Bir Gelecek ve İlerleme İçin Ortaklık İnisiyatifi”dir.Projenin amacı ise; petrol zengini Müslüman ülkelere demokrasi (!) ihraç etmek, bölgenin kontrolünü ele geçirmek ve bu zengin pazarların serbest rekabete açılmasını sağlamaktır.

 

Büyük Ortadoğu Projesi ile ilgili en çarpıcı açıklama, ABD’nin güvenlikten sorumlu danışmanı (sonra Dışişleri Bakanı) Condoleezza Rice’ın 7.8.2003 tarihinde Washington Post Gazetesi’nde yayınlanan yazısında yer almıştır: “TransformingTheMiddle East – Ortadoğu’yu Dönüştürmek.” Rice, bu yazısında Fas’tan Basra körfezine kadar Ortadoğu’da bulunan yirmi iki devletin rejiminin, sınır ve haritalarının değiştirileceğini, Türkiye’nin de bunların içinde olduğunu vurgulamıştır.

BOP projesinin uygulamaya geçilmesiyle, kuzey Afrika ülkelerinden sonra Ortadoğu’da daArap Baharı başlatılmıştır. Arap baharı ile başlayan ve Arap ülkelerine demokrasi geleceği iddiası ile ortaya çıkan eylemlerle; Libya’dan Tunus’a, Mısır’dan Suriye’ye kadar birçok Arap ülkesinde sam yelleri estirilmiştir. Bir kısım ülkede bu esintiler çiçeklerini de açmıştır. Ama gel gör ki, ne bahar uzun sürdü ne de çiçeklerin ömrü uzun oldu. Yalancı bahar, gelen yeni fırtına ile kışa döndü.

 

İbrahim Anlaşmaları

 

BOP Projesinin uygulama safhasında, Arap Baharı ile bölgede yaşanan iç çatışmalar ve kanlı eylemlerle iktidar değişiklikleri olmuştur. İsrail’e karşı en sert mücadele içinde olduğu görülen Libya, Suriye ve Irak, iç çatışmalarla tarumar edilmiş Kaddafi ve Saddam da bu dönemde devrilmiştir.

 

BOP Projesi adım adım uygulanırken, bölgenin kaderini değiştiren bir proje daha gündeme gelmiştir. ABD öncülüğünde 2020 yılı son çeyreğinde İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan ve Fas arasında “İbrahim Anlaşmaları” olarak da bilinen bir dizi anlaşma imzalanmıştır.

“İbrahim Anlaşmaları” başlangıçta bölgede barış ve refah sağlamak amacıyla atılmış bir adım olarak lanse edilse de, zamanla Siyonizm’in Ortadoğu’daki hedeflerine ulaşmak için kullandığı bir strateji olduğu ortaya çıkmıştır. Amerikan stratejik ortaklığı çerçevesinde yürütülen bu hamlelerin asıl kazananı, her zaman olduğu gibi yine İsrail olmuştur. Siyonist ideolojinin temellerini oluşturduğu bu politikalar, bölgedeki halkların çıkarlarını göz ardı ederek, yalnızca güç ve etki alanını genişletme amacını taşımaktadır.

15 Eylül 2020 tarihinde Washington’daki Beyaz Saray’da İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn arasındaki ilişkilerin normalleşmesi ile ilgili başka bir anlaşma daha imzalandı. Bu anlaşmayla artık İsrail’in; Mısır, Ürdün, BAE ve Bahreyn ile resmi uluslararası ilişkileri başlamış oluyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın katılımıyla Beyaz Saray’da düzenlenen bir törenle, İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn arasında İbrahim Mutabakatı adı verilen diplomatik normalleşme anlaşmaları imzalandı. Tören öncesinde Oval Ofis’te anlaşmayı imzalayan bakanlarla ayrı ayrı gazetecilerin karşısına çıkan Trump, “5-6 ülkenin daha İsrail’le ilişkileri normalleştirme anlaşmalarına katılabileceğini” söyledi. Trump, balkondan yaptığı konuşmada, “bölgedeki tüm ülkelerin barış ve refah içinde yaşaması için tarihi adım, on yıllardır devam eden bölünme ve çatışmanın ardından yeni bir Ortadoğu’nun şafağındayız, bugün tarihin gidişatını değiştirmek için buradayız, yirmi beş yıldır ilk kez böyle bir anlaşma yapılıyor, daha önce iki ülke imzalamıştı, sadece bir ayda iki ülke daha ekledik” dedi. 

Bahreyn; Mısır, Ürdün ve BAE’den sonra İsrail ile normalleşme anlaşmasına varan dördüncü Arap ülkesi oldu.

ABD öncülüğünde Arap ülkeleri ve İsrail arasında yapılan “İbrahim Anlaşmaları” ile Ortadoğu’da barışı korumanın ve güçlendirmenin önemine vurgu yapılarak üç semavi din ve kültürler arası diyaloğun teşvik edildiği açıklanmıştı.

Antlaşmaların, İsrail ve Arap dünyası arasındaki tarihi düşmanlıkları sona erdirmesi ve Filistin meselesine adil bir çözüm sunması bekleniyordu. Anlaşmalarda diplomatik ifadelere belirtilen adil çözüm aldatmacası, anlaşmaya taraf olan Arap ülkelerinin bertaraf edilmesi ile adi ve alçakça uygulamalarla Filistin davasını çıkmaza sokmuştur.

“Filistin yönetimi, Arap Birliğine bahse konu anlaşmanın kınanmasını öngören bir tasarı sunmuş ve Arap devletlerini, başkenti Kudüs olan bir Filistin Devleti kurulmadan İsrail ile normalleşmemeye çağırmıştır. Ancak bu karar taslağı, Arap Birliğince kabul edilmemiştir. Bu tutum, Arap Birliği ülkeleri arasındaki fikri ayrılığı ve kararsızlığı en açık şekliyle göstermektedir.

ABD stratejik ortaklığında yapılan bu hamle ile kısa vadede kazanan yine İsrail olmuştur. İsrail Siyonist felsefe ile planladığı siyasi hedefine giden yola yapı taşlarını birer birer koymaktadır.”[1]

Başlangıçta bölgedeki tüm ülkelerin barış ve refah içinde yaşaması için tarihi adım olarak ilan edilen “İbrahim Anlaşmaları”, geldiğimiz noktada Siyonizm’in Ortadoğu’daki emellerine ulaşmak için geliştirdiği bir strateji olmuştur.

Haklı Bir Davanın Zafer Şartları

Filistin davası, İslam dünyası için kutsal bir meseledir. Ancak, bu kutsallığın zaferle sonuçlanabilmesi için bazı zorunlu şartların yerine getirilmesi gerekmektedir. İslam İşbirliği Teşkilatı’na üye 57, Arap Birliğine üye 22 ülke, İsrail’in Filistin halkına yönelik olan saldırılarını durdurmada etkin bir eylemde bulunamamıştır. Bu ülkelerin büyük bir kısmı; Irak’ın işgali sırasında, Suriye ve Libya’nın parçalanması sürecinde ABD ile iş birliği yaparak İsrail’in bölgede rahat hareket etmesine zemin hazırlamışlar ve İsrail’in bölgede önünü açmışlardır.

Filistin davasının haklı olması, zafer için kendi başına yeterli değildir. Zaferin de şartları vardır. Merhum Aykut Edibali zafer için şu tespiti yapar. Bu tespit: Haklı bir inancın, doğru bir metodun, düşmandan üstün bir stratejinin ve derin bir politik anlayışın bir arada olması gerektiğidir. Ayrıca, bu süreci yönetecek ehil kadroların varlığı da hayati önem taşımaktadır. Bu şartlar sağlanmadan hamaset dolu konuşmalarla ve fevri eylemlerle başarıya ulaşmak mümkün değildir. Zafer kazanmak için gerekli askeri ve lojistik hazırlıkların yanı sıra diplomatik çalışmaların da titizlikle yürütülmesi gerekmektedir.

Filistin davasının haklılığı, sadece bir inanç olmanın ötesinde, ona yönelik doğru bir strateji ve eylem planını da gerektirir. Müslümanların uyanması, birlik ve beraberlik içinde hareket etmesi, emperyalist ülkelerin emir erliğinden çıkarak kendi ülkelerinin ve bölgenin geleceğini yeniden şekillendirmesi elzemdir. Filistin davasının zaferle sonuçlanabilmesi için, fiili adımlar atılmalı ve bununla birlikte dua edilmelidir. Zaferin şartların yerine getirmeden harekete geçmek sonra da dua ederek başarı beklemek ham hayal olur. Zaferin yolu, haklı bir davanın inancından geçse de bu inancın yanı sıra stratejik düşünce, disiplinli bir planlama ve kararlı bir mücadele zafer için şarttır.

[1]Kemal Başak, İbrahim Anlaşmalarının Ortadoğu Bölgesel Barışına Etkileri, Ortadoğu ve Orta Asya-Kafkaslar Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, 2023 yılı, Cilt 3, Sayı 2

You may also like

Yorum Bırakın

Hakkımızda

İlimle, hikmetle, akılla, tarihten ders alarak ve tüm insanlığı Uyanışa davet ediyoruz.
UYANIŞ, asırlardır darbelenen inleyen milletin derdine dil olmak için yola çıkan millet evlatlarının sesidir.

Hak ve Millet Davasının Sesi Uyanış Dergisi 2024

Are you sure want to unlock this post?
Unlock left : 0
Are you sure want to cancel subscription?
-
00:00
00:00
Update Required Flash plugin
-
00:00
00:00