Ev 13.Sayı Devletin Ambarından Bir Çöp Dahi Alınmaz

Devletin Ambarından Bir Çöp Dahi Alınmaz

Tarafından Abdurrahman ZEYNAL

Dostun olmadığı, düşmanın kol gezdiği günlerdi. Ezan okunmuyor, bayrak çekilmiyordu… Asırlardır okunan hatimler son bulmuş, hafızlar susturulmuştu. Bacalar tütmüyor, köylerde Ermeni çeteleri Müslüman Türkleri katlediyordu.

 

Nihayet kara günler geride kalmıştı. Cumhuriyet ilan edilmiş, bağımsız bir vatana, kavuşulmuştu. Gazi Paşa’nın talimatıyla “Bin Bir Hatim Geleneği” yeniden başlıyordu. Lakin dert bir değildi. Düşmanla mücadele bitmiş, bu sefer hastalıkla, yoksullukla mücadele başlamıştı. Kendi ayaklarının üzerinde durmaya çalışan halk, acının ve yoksulluğun izini silmeye çalışıyordu.

 

Ahmet amca da eşiyle birlikte hayata tutunmaya çalışanlardandı. Aralıksız on bir yıl askerlik yapmıştı. Bu babayiğit adam yıllar içinde gücünü, kuvvetini de kaybetmişti.

 

Yıllar sonraydı. Soğuk bir kış günü şehre gitmesi gerekiyordu. Her yer beyaz örtüye bürünmüştü. At yoktu, araba yoktu. Yaklaşık on beş kilometre yürüyecekti. Ayaklarında ne ayakkabı ne çizme vardı. Ahmet Amca o gün sabah erkenden yün çoraplarını, yırtık, yamalı pantolonu ayağına; yırtıkları dikilmiş mintanını sırtına geçirdi. Başına da ahmediyesini sarıp yola koyuldu.

 

Saatler sonra şehre vardı. Üşümüştü. Kahvehaneye girecekti ama bir çay içmek için olsa bile cebinde parası yoktu. Yoldan geçen insanlara selam veriyor ve nihayet ileteceği mesajı muhatabına veriyordu. Artık işi bitmiş geriye dönmesi gerekiyordu.

 

Ahmediyesiyle başını iyice kapatmıştı. Bir çığırı takip ederek şehirden uzaklaşmıştı ki o da ne? Birden karşısına silahını kendisine doğrultmuş, “Dur, ellerini yukarı kaldır!” diyen bir askerle karşılaştı. Birden şaşırdı. Askere beni niye durdurdun, diyebildi.                                           

Asker: “Sen casussun, sen çaşıtsın, seni komutana götüreceğim.” dedi.

Ahmet amca:

“Evladım ne casusu, ne çaşıtı? Ben falan köylüyüm. Köyüme gidiyorum. Bırak gideyim.” dese de asker:

“Sen askeri bölgeye girdin. Seni yakaladım. Komutana götüreceğim.” dedi.

Ahmet amca nöbetçiye ne kadar dil dökse de faydası yoktu. Önde kendisi arkada asker komutana gittiler. Asker kapıyı çaldı.

Nöbetçi asker içeri girip tekmilini verdi.

“Komutanım tel örgülerin içinde bir casus yakaladım, size getirdim.”

Komutan askere “sen nöbet yerine git.” dedi.

Nöbetçi asker görevini yapmanın gururu içinde nöbet yerine giderken komutan:              

“Amca sen üşümüşsün. Ayaklarında ayakkabı, sırtında palto yok. Hasta olacaksın. Şimdi sana postal ve gocuk vereceğim. Giy, üşüyüp hasta olma.”

O ana kadar suskun duran Ahmet amca birden:

“Komutanım onları nereden vereceksin?”

“Ambardan.”

“Ambar dediğin devlet malı mı?”

“Evet, devletin malı…”

Ahmet amca son derece ciddi bir sesle:

“Ben devletin ambarından bir çöp dahi almam.” Dedi.

Komutan ısrar etse de Ahmet amca diretti.

Komutan devletin parkasını almayan bu koca yürekli ihtiyara gıpta etti.

 

Ahmet amca akşama doğru köyüne doğru yürürken güneş de batmak üzereydi. Karnı acıkmış, günün tüm yorgunluğu üzerine çökmüştü. Ağzından çıkan buharlar önce kaşlarını, sonra bıyıklarını derken sakalını buz kesmişti. Köpek havlamaları, kurt ulumaları derken Ahmet amca yatsı ezanı okunurken köyüne varabilmişti.

Nihayet evinin kapısındaydı. Eli kapının tokmağına uzanırken dizlerinin takati kesilmişti. Gözü yollarda kalan karısı sevinçle kapıyı açıp eşini içeri aldı. Hemen çoraplarını çıkardı. Hazırladığı herle aşını tasa doldurup sofrayı kurdu. Ahmet amca yemeğini zor yiyebildi. Günün yorgunluğuna dayanamayarak oracıkta uyuyakaldı.

 

Haziran ortalarına doğru komutan ve eşi hazırlıklarını yapıp Ahmet amcayı ziyaret etmeye karar verdiler. Hazırlıklarını yapıp köyün yolunu tuttular. Köye vardıklarında köy halkı komutan ve eşini sevgiyle karşıladılar.

Muhtar: Komutanım Buyurun bir ayranımızı için diye, evine davet etti.

Komutan: Hayır, biz Ahmet amcayı göreceğiz, dedi.

Komutan ve eşi muhtarın öncülüğünde Ahmet amcanın evine gittiler.

Fakir ama gönlü zengin savaş meydanlarının o yiğit gazisi komutanı birden karşısında görünce şaşırdı. Komutan ve eşi çok ihtiyacı olduğu halde devlet malını kabul etmeyen bu yüce gönüllü kahramanın halini görünce gözyaşlarını tutamadılar.

Ahmet Amca’nın eşi misafirlere soğuk bir ayran ikram edip hal hatır sorup sohbet ettiler.

Komutan: “Ahmet amca biz seninle gurur duyuyoruz. Senin o mübarek sözünü hiç unutmadık, unutmayacağız da. Devletin ambarından bir çöp dahi alınmayacağını bize öğrettiğin için sana şükran borçluyuz.” dedi.                                                                                      

 

Komutan ve eşi o mübarek insanların ellerini öperek köyden ayrıldılar.

You may also like

Yorum Bırakın

Hakkımızda

İlimle, hikmetle, akılla, tarihten ders alarak ve tüm insanlığı Uyanışa davet ediyoruz.
UYANIŞ, asırlardır darbelenen inleyen milletin derdine dil olmak için yola çıkan millet evlatlarının sesidir.

Hak ve Millet Davasının Sesi Uyanış Dergisi 2024

Are you sure want to unlock this post?
Unlock left : 0
Are you sure want to cancel subscription?
-
00:00
00:00
Update Required Flash plugin
-
00:00
00:00