Ev 5. Sayı Ete Kemiğe Bürünmüş Bir Dava Adamı; AYKUT EDİBALİ

Ete Kemiğe Bürünmüş Bir Dava Adamı; AYKUT EDİBALİ

Tarafından Abdulkadir TÜRK

“Siyaset, Müslüman’ın yaşamında yüce bir ideal değil, kulluğun sadece bir çalışma alanıdır.” Aykut EDİBALİ

Edibali’ye bir konu sorulduğunda; “Bu konuda Kur’an ne diyor, nasıl bir cevap veriyor bakmak gerekir.” Bazen de “Bu soru veya sorun Peygamberimize götürülse idi, nasıl bir yol gösterir ve ne cevap verirdi?” diye arkadaşlarını eğitir ve zihin egzersizine yöneltirdi.

 Yağmurlu bir sonbahar günüydü. Konya’nın Kadınhanı ilçesinde Islahatçı Demokrasi Partisi’nin mitingindeyim. Kürsüde Genel Başkan Aykut Edibali konuşuyor. Konuşmasında hiç unutmadığım şu sözleri hâla aklımda.“ IDP iktidar olduğunda bir parti devleti olmayacaktır. İnşallah, o gün geldiğinde hükümeti biz kuracağız, biz yöneteceğiz. Ama, ehliyet ve liyakat öncelikli, ahlâk ve adalet esaslı bir hükümet kuracağız. Hatta, Bakanlık ya da diğer devlet kurumlarının başına gerektiğinde, ehliyet ve liyakatini göstermiş CHP ve diğer parti temsilcilerine görev vermekte tereddüt etmeyeceğiz. Çünkü, devletin milliliği, kudreti, büyüklüğü ve bütünlüğü böyle sağlanır.”

Hemen belirtmeliyim ki, bu çalışma rahmetli Aykut Edibali üzerine yapılan bir biyografi çalışması değildir. Ama bu çalışma, Edibali’nin dava anlayışı, dava ve devlet adamlığı, siyasete bakışı ve hayattaki duruşu ile ilgili bir deneme çalışmasıdır.

 Yaklaşık yarım asırdan vefatına kadar, fikir ağabeyliğini ve liderliğini yaptığı bir hareketin içinde bulunan, süreci yaşayarak gözlemleyen bir Türk aydını olarak bu çalışmayı yapmaya da kendimi yetkin görüyorum doğrusu.

Edibali, bir amaç değil araç olarak gördüğü siyaset olgusu için; “Siyaset, Müslüman’ın yaşamında yüce bir ideal değil, kulluğun sadece bir çalışma alanıdır.” Der ve siyasi çalışmalarını bu anlayış üzerine kurgular ve ciddiyetle yürütürdü.

Bir gün Tokat’ta, rahmetli Edibali konferansını bitirmiş ve bazı arkadaşlarıyla ayak üstü sohbet ediyordu. O ara kadim dostum Mustafa Yılmaz bey, kızı Zehra Edibali’ye şöyle bir soru yöneltti. “İnsanlar Edibali’yi neden bu kadar çok seviyorlar Zehra? Henüz lise öğrencisi olan Zehra Edibali hiç tereddüt etmeden ve kendinden emin bir şekilde: “İnsanlar Edibali’yi değil, Edibali’nin misyonunu ve davasını seviyorlar.” Dediğinde, derin ve içli bir tebessümle karşılamıştık Zehra’nın bu cevabını.

Bir ızdırabı vardı ve bu ızdırap bir misyon yüklüyordu Edibali’ye.

“Bir millet ızdırap içinde inlerken onun evlatları rahat edemez.” Düşünce ve inancı bu misyonun hareket noktası ve mayası olmuştu. Nitekim, paratoner insan gencecik ve yetim Muhammed’i, halkının ızdırapları rahat bırakmamış ve İslâm inkılap hareketi böyle doğmamış mıydı Mekke’de?

 60 lı yıllarda başlayan hummalı bir okuma, araştırma, analiz ve sentez çalışmaları vefatına kadar durmadan devam etti Edibali’nin. Biliyor ve inanıyordu ki, kendisi gibi ızdırap ve arayış içinde olan yanık yürekli nice gençler vardı Anadolu’da. Nitekim, Edibâli’nin çaldığı yoğurt tutmuş, yurdun dört bir yanından yanık yürekli, yağız tenli gençler fevç fevç harekete dahil oluyorlardı. Hareketin adı, ‘Yeniden Milli Mücadele Derneği’ olarak konmuş ve kurulmuştu. Yine aynı adla, ‘Yeniden Milli Mücadele Dergisi’ de hareketin ‘amiral gemisi’ olarak yayın hayatına başlamıştı.

 Dava ve dava adamlığı

 Sosyo siyasi hayatımızda ve her fırsatta dillere pelesenk olan, hamâsi bir kavram olarak kullanılıyordu ‘dava’ sözcüğü. İçini kişisel hesapları, hayâlleri ve ütopik hezeyanları ile doldurdu insanlar.

Gerçekte dava, bir değerin bir değerlinin adına ve hatırına, cümle değersizlerden vaz geçmekti.

Dava, hayatını bâki ve hakikat olan bir ve tek yüce Yaratıcı’nın rızası ve hoşnutluğu için, fâni olan şeylerin tutsağı olmamaktı.

Dava, bir eline güneşi, bir eline ayı verseler inandığın hakikatlerden vaz geçmemeyi bilmek erdemiydi.

Dava, mal, makam, para pul gibi dünyalık teklifleri elinin tersiyle öte itme iradesiydi.

Dava, kalemi, kelamı ve kılıcı, ahlak ve adalet olan imani bir misyon serüveniydi.

Dava adamı olmak, davası uğruna rahatından, dünyalığından, deminden, keyfinden, tacından ve tahtından, bir daha dönmemek üzere ve bilerek vaz geçme yolculuğuydu.

Peki, Edibali’nin aklında, gözünde ve gönlünde ki dava neydi? Dava, onun için nicelik hesapları olmayan, bayrak ve hürriyet adına niteliksel bir itiraz ve isyandı.

Edibali için dava, hak, ahlâk ve adalet adına, yanlışa, eğriye, eksiğe, kötüye, zulme karşı imani bir duruştu, başkaldırıştı.

Dava adamı, böyle bir davanın adamı olmaktı. Özelini, davasının özellik ve güzelliklerinin üstünde görmeyen bir adanıştı dava adamlığı. İşte Edibâli’nin dava adamlığı buydu.

Genç bir beynin, acılı bir yüreğin, hassas bir vicdanın, vatanın, milletin, Türk ve İslâm dünyasının dertlerine, ızdıraplarına duyarlı bir bilincin inkişafıydı Edibâli.

Edibali için dava, bir değer ve istikamet tercihi, tuzaklarla, zorluklarla ve haramilerle dolu bir ufuk yolu ve yolculuğuydu.

Edibali bütün bu hakikatleri bilerek bu davaya talip oldu. Arkadaşlarını da her zaman bu çileli ama onurlu yolculuğa ve mücadeleye bu gerçeklerle çağırdı.

Edibali, bu hakikatler ışığında davasının adını, ‘Türk Milleti’nin Varlık ve Beka Davası.’ Olarak koydu. Dik durdu ve eğilmedi, bu uğurda davasının hakkını vererek yaşadı.

Edibali, bir ayağı Kur’an’ı merkeze alan, diğer ayağı her disiplin türünde ve alanında hikmet arayan hinterlantı geniş bir pergel gibiydi.

Hataları ve eksikleriyle o bir insandı, ama, hatalarını düzeltmeye, eksiklerini gidermeye çalışan güzel bir insandı.  O bir dava adamıydı, ama hayatını gerçekten davasına adamış, adanmış, emanetin farkında olan gerçek bir dava adamıydı. Siyasi hedefini,

Muhteşem Türkiye olarak belirleyen ve deklere eden Edibali, yeni bir Barış Medeniyetinin ancak, Muhteşem Türkiye’nin kurulmasıyla mümkün olacağına inanmıştı.

  Bir anekdot bilgi

Kurtuluş Savaşı sonrasıdır. Mustafa Kemal, İzmir’de yapmak istediklerini anlattığı bir konuşmada, sağ işaret parmağıyla ufku gösterir ve arkasından derki; “Efendiler, beni anlamak istiyorsanız, elime ve parmağıma değil gösterdiğim yere, işaret ettiğim hedefe bakın ve anlamaya çalışın.”

Bir dava adamını anlamak için, önce onun davasını anlamak gerekir. Davasını anlamadığımız insanların nasıl bir insan olduklarını da anlayamayız. Sevdasını bilmediğinizin bir aşığın meşki de dili de, hâli de garip gelebilir insana. İnkılâp, bir imandır kalpte başlar, gönülde yaşar, akılda ve idrakte olgunlaşır, vicdanda yerini ve istikametini bulursa gerisi teferruat olur.

Rahmetli Edibali, davasının ehli bir insandı, ama sıradan değil sıra dışı bir insandı. Tarih sıradan değil, sıra dışı olan insanları yazar kayıt kütüğüne. Çünkü onlar, arkalarında iz bırakarak göçerler bekaya is bırakarak değil. İsler silinir, izler arkadan ilelebet takip edecek birilerini bulur kendine.

O gerçekten bir liderdi ama, “Liderimiz Edibali’ denilmesinden de hoşlanmazdı ve derdi ki bazen, “Sizin lideriniz belli. O, Hz. Muhammed Peygamberdir. Ben sizin sadece ve naçiz bir ağabeyinizim.”

Edibali, belki de, AKPARTİ iktidarının var olmasına neden olan, Türk siyasi tarihinin en önemli ve başarılı ittifaklarından birinin mimarlığını da yapar. 1991 de, milliyetçi ve muhafazakâr kesimlerin bir araya gelmeye zorlandığı bir zamanda, Genel Başkanlığını yaptığı Islahatçı Demokrasi Partisi, Refah Partisi ve Milliyetçi Çalışma Partisi ile üçlü bir milli ittifakı kurarlar. O günlerde rahmetli Şeyhül Muharririn (yazarların üstadı) Ahmet Kabaklı Tercüman gazetesinde ki köşe yazısında; “Bu ittifakın zamkı Edibali olmuştur.” Diyerek Edibali ve arkadaşlarının hakkını teslim edecekti.

Dini konularda bilgisi derin ve hassasiyeti yüksekti. Nitekim, ‘Kur’an’ın Aksiyon Öğretisi’ kitabı alanında önemli ve özellikli bir yer edinmiştir. Müslümanların gerçekte, Kur’an eksenli İslâmı anlama ve yaşamalarında ciddi sorunların olduğunu söyler; “Müslümanlar sadece Asr Suresini bile doğru anlasalar ve ona göre yaşasalar, çözülmeyecek sorunları kalmaz.” Der ve arkadaşlarına da, Asr Suresini sıkça okuyup anlamı üzerinde çok iyi düşünmelerini öğütler ve tavsiye ederdi.

Edibali, şiirini yazdığı ‘İnkılâb’ı yaşıyordu aslında. Espriliydi, fakat olaylar ve sorunlar karşısında lâf olsun diye de konuşmaz hikmet dolu açıklamalar yapardı.

Edibali, kâmil bir mümindi. Görüş, düşünce ve tekliflerinin aynen kabul edilmesini değil, değerlendirilmesini ister ve severdi. Bunun için de; “Beşeri her fikir, görüş, düşünce, öneri ve önermeler eleştirilmeye ve geliştirilmeye açık olmalıdır.” derdi.

Soruların cevapları ve konuların açıklanmaları ihtiyaç duyulduğunda Kur’an’ın referansını arardı. Mesela, bazen bir konu sorulduğunda; “Bu konuda Kur’an ne diyor, nasıl bir cevap veriyor bakmak gerekir.” Bazen de “Bu soru veya sorun Peygamberimize götürülse idi, nasıl bir yol gösterir ve ne cevap verirdi?” diye arkadaşlarını eğitir ve zihin egzersizine yöneltirdi.

“İnsanı Allah’a ulaştırmayan her sevgi, aşk, başarı, güzellik, mutluluk, servet, saltanat değersizdir.” Derdi.

“Falanın fikri, hareketi yanlış demeyiniz, şu fikri, şu hareket tarzı yanlış deyiniz.  Amacımız şahısları kırmak, şahsiyetleri incitmek ve rencide etmek değil, yanlışları ortadan kaldırmak olmalı.” derdi.

Birgün bir konu üzerine bir arkadaşımıza; “Şehir evliyası olun, köy evliyası değil.” Demişti.

Kimileri Edibali için; “Bir türlü iktidara gelemedi.” Diyebilir belki, Aslında bunu diyenlerin önce, dava nedir, dava adamlığı nedir, gerçekte iktidar olmak nedir, sefer nedir, zafer nedir? Sorularına Kur’an referanslı cevap vermeleri lazım gelir. Kaldı ki eğer, davasından vaz geçmesi, mal, makam sahibi olması için yapılan edep ve ahlâk dışı birtakım teklifleri kabul etseydi Edibali, mal ve makam sahibi olması da kolaydı.

O, yarım asrı geçen Türk siyasi tarihinin saygıyla anılacak örnek bir devlet adamlığını tercih eden ahlâklı, onurlu, bir bilge ve aksiyon adamı olarak akıllarda ve gönüllerde kalacaktır artık.

Edibali, hakkı, hukuku, ahlak ve adaleti, kardeşliği, her türlü tasarrufunun ve istikametinin önüne koydu.

Arkadaşlarına dostluğun, öğrencilerine öğretmenliğin en güzel örneğini gösteren bir başöğretmen olmayı başarabildi Edibali.

Anlayışı ve yaklaşımı dost kazanmak üzerineydi hep. Mahdumu sevgili Ahmet’e bir gün bir konuyla ilgili sohbetinde; “Bir insan ile aramdaki bağ sakalımın bir teli kadar ise, o bağı iki tel yapmak için gayret ederdim.” Demişti hatta.

Çok okuyan, çok yazan, olayları isabetle analiz edip sentezleyen Edibali’nin düşüncelerinin netliği, tespit ve önerilerinin isabetini bugün yaşanan olaylar ve gelişmeler doğrulamaktadır.

Edibali, yakın tarih Türk siyasetinde, fikir ve düşünce dünyamızda bir Everest Dağı oldu, lâkin bir dağ olarak kalmadı. Yetiştirdiği insanlarla sıradağlar oluşturdu.

Edibali, dini, siyasi, içtimai ve birçok konuda tabuları yıktı, ama kendisi bir tabu haline gelmedi, getirilmesini istemedi. Çünkü, Edibali’nin derdi, tasası ve davası Edibali hanedanlığı değildi.

İnancının doğruluğu, iradesinin sağlamlığı, düşüncelerinin netliği, hedeflerinin ve hayallerinin gerçekliğini ve isabetini de gösteriyordu Edibali’de.

Dava adamında imanın en büyük imkân olduğuna inanırdı. Edibali’nin düşünce dünyasında ve gönül maverasında sadece Türkiye ve Türk milleti değil, Türk dünyası, dünya Türkleri, Ortadoğu halkları, tüm insanlık vardı. Çünkü, hinterlantının referansı İslâm’ın evrensel nitelikleriydi.

İkbâl kaygısı olan, itibar ve iktidar hevesiyle yanan kimi arkadaşları oldu, onu anlamadılar, yalnız bıraktılar. Üzüldü, hem de çok üzüldü, hatta kırıldı, çünkü üzerlerinde emekleri vardı, kardeşlik hukukları vardı. Ama onlara asla beddua etmedi, kin beslemedi, küsmedi, üzüntüsünü içinde yaşadı yine de gönül kapısını kapatmadı. Sadece, “Onlar bizim kayıp kuzularımızdır.” Dedi

Arkadaşlarının, dostlarının mutluluğunu ve huzurunu, kendi mutluluğu ve huzuru belledi. Ahlâklı, adil, merhametli ve samimiydi.

Kırmızı çizgileri, davasının ve ideallerinin nitelikleri ve ilkeleriydi. Çift dilli değildi ve arkadaşlarına da “Çift dilli olmayın. Biz meşru, açık ve aleni bir hareketiz, açık alanlarda konuşamayacağınız şeyleri kapalı alanlarda konuşmayın.” derdi.

Edibali, sabrı ve tevekkülü şiar edinmiş, duruşunda dürüst, istikametinde kararlı ve tutarlıydı.

Hz. Peygamber (as) bir defasında arkadaşlarına; “Müminler için başlarına gelen iyi şeylerde hayırdır, kötü şeylerde hayırdır.” Dedi ve açıklamasını şöyle yaptı. “Başınıza gelen iyi işler şükretmenize neden olacağı için hayırdır; başınıza gelen kötü işlerde sabretmenize neden olacağı için hayırdır.” Demişti. Aykut Edibali’de, hak etmediği engellemelere, çektiği çilelere, gafletlere ve hatta ihanetlere rağmen sabretti davasından vaz geçmedi ve arkadaşlarına; “Ben sizi sonunda mağlubiyeti olmayan bir mücadeleye çağırıyorum.” Diyerek teselli eder ve cesaret verirdi.

 Hak vaki oldu, İlâhi takdir tecelli etti ve Edibali’de göçtü fani alemden baki aleme. Ruhu şad, mekanı cennet, makamı ali olsun inşallah. Biz, ağabeyimiz ve öğretmenimiz, yiğit Türk beyimiz Edibali’den razıydık, esirgeyen ve bağışlayan Rabb’imiz de ondan razı olsun.

 İlahi vaat ve hakikat odur ki, Allah’a dayanan, hükmüne ram olanlara mahcup ve mahzun olmak yoktur. Hak dava kişilerle sonlu değil, iman edip, mücadele eden ve sabredenlerle kıyamete kadar bakidir.

Dünün, Yeniden Milli Mücadele hareketi, bugün siyasi temsilcisi Millet Partisi olarak yoluna devam etmektedir.

You may also like

Yorum Bırakın

Hakkımızda

İlimle, hikmetle, akılla, tarihten ders alarak ve tüm insanlığı Uyanışa davet ediyoruz.
UYANIŞ, asırlardır darbelenen inleyen milletin derdine dil olmak için yola çıkan millet evlatlarının sesidir.

Hak ve Millet Davasının Sesi Uyanış Dergisi 2024

Are you sure want to unlock this post?
Unlock left : 0
Are you sure want to cancel subscription?
-
00:00
00:00
Update Required Flash plugin
-
00:00
00:00