Ev 9. Sayı Fatih, Fetih ve İstanbul

Fatih, Fetih ve İstanbul

Tarafından Uyanış

 Bugün Fatih’e layık olmak demek; milletin yok oluşa giden yıkılışına dur demek için, milli felaketlerin sebebi iç ve dış millet düşmanlarının, millet hayatı üzerindeki bütün baskılarını ortadan kaldırmak için, milli mücadeleyi güçlendirmek demektir.

 

“İstanbul (Konstantinopolis) mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur.” Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 335; Buharî, et-Tarihu’l-Kebir, I, 81; et-Tarihu’s-Sağîr, I, 306; el-Bezzâr, el-Müsned,  c. II, s. 308; Taberani, el-Mu’cemu’l-Kebir, II, 38; Hakim, Müstedrek, IV, 422; Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, VI, 219.

Kutlu şehir İstanbul’un (Konstantinopolis) fetih müjdesi, çağlar öncesinden Yüce Peygamberimiz (as) tarafından İslam Dünyasına ve Cihana haber verilmişti. Nice krallar, hükümdarlar ve imparatorlar bu güzel şehir İstanbul’u defalarca kuşatmışlar lakin bir türlü fethetmekte başarılı olamamışlardı. Milattan önce 194 yılında Roma imparatoru Septim Severus tarafından Romalılar’ın eline geçen şehir, o tarihten beri değişik asırlarda ve yıllarda, değişik devletler tarafından 28 kez kuşatılmış fakat hiçbir imparator ve hükümdar İstanbul’u fethedememişti.

Bir fetih toplumu olan Müslüman Türk milletinin tertemiz bağrından çıkan ve medar-ı iftiharı Cihan Padişahı kutlu Türk Fatih Sultan Mehmet’e ancak İstanbul’un fethi nasip olmuştur. Çünkü o kutlu zaman gelmiş ve artık müjdenin gerçekleşmesi ânı bu andı. Tarih 29 Mayıs 1453 ve günlerden Salı. Fatih Sultan Mehmet Han, yirmi bir yaşında İstanbul’a girerek, Ortaçağı kapatıp Yeniçağı açarak, güzellikte temaşa edilen bu dillere destan şehri Türk-İslam dünyasına kazandırır. Allah bu kutlu zaferi, Hazreti Peygamber’in (sav) övgüsüne mazhar olan bu güzel orduya ve onun güzel komutanı olan Allah ve Resul aşığı Sultan Fatih Mehmet Han’a nasip etmiştir. (Mekânı Cennet olsun)

Fatih Sultan Mehmet Han, devrinin en büyük âlimlerinden olan Ak Şemsettin, Molla Hüsrev, Molla Gürani, Molla Yegân, Ahmet Paşa ve Molla Ayas gibi hocalardan ders alarak, her türlü ilim ve irfan yönünden kendisini yetiştirmiş bir âlim padişah, zeki bir komutandı. Fatih Mehmet; matematik, coğrafya, edebiyat, tarih, fizik, astronomi, kimya, kelam, fıkıh ve tefsir gibi ilimlerde zirveye ulaşmış ve ayrıca sekiz yabancı dil bilen bir padişahtı.

Babası II. Murat Han, oğlu II. Mehmet’i daha 12 yaşında bir çocukken tahta çıkarmıştı; lâkin sırtlan tiynetli Haçlı sürüleri bunu fırsat bilip Osmanlı İmparatorluğu’na saldırı hazırlıklarına başlamışlardı. Henüz tam bir devlet ve ordu yönetme tecrübesi olmayan küçük padişah, büyük akıl ve dehasıyla babasına derhal devletin başına geçmesini emir buyurmuştur. Babası II. Murat Han’a hitaben: “Eğer padişah sen isen, derhal devletin başına geç; yok eğer padişah ben isem, sana emrediyorum, devletinin başına geçeceksin!” der ve II. Murat yeniden tahta geçerek, İslam ve Türk düşmanı zalim Haçlıların hevesini kursaklarında bırakır. Aradan yıllar geçer II. Mehmet 19 yaşına girmiştir, yıl 1451 yeniden tahtı babasından devralır ve o kutlu zaferi gerçekleştirmek için; “Ya ben İstanbul’u alırım ya da İstanbul beni alır” diyerek, var gücüyle Feth-i Mübin’in hazırlıklarına başlar.

Fatih tebdili kıyafet halkın arasında

Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul’u fethetmeye hazırlandığı sıralarda halkının durumunu görme maksatlı tebdili kıyafetle çarşıya iner. Sabah erken saatlerde yanına aldığı veziriyle çarşıda olan Fatih, girdiği ilk dükkândan birkaç şey ister. Dükkân sahibi kendisini tanımamakla beraber, arzu ettiği şeylerden sadece birini hazırlayıp verir. Bunun üzerine sultan diğer istediği şeylerinde hazırlanmasını söyler. Dükkân sahibi; “Efendim ben sabah siftahımı yaptım, komşum da henüz dükkânını yeni açmıştır. Diğer isteklerinizi de ondan alınız” der. Sultan yan dükkâna girer, istediklerinden yine biri hazırlanmıştır ve yan dükkâna gitmesini, çünkü komşusunun bu sabah siftah yapmadığı, diğer alacaklarını da ondan almasını ister. Bu durum böyle devam eder. Alışverişi bitiren sultanın ağzından şu cümle dökülür; “Allah’ım, bu milletle değil İstanbul’u, Dünyayı bile fethederim.”

Bu sıralarda Bizans İmparatoru XI. Konstantin, ya şerefli bir sulh yahut aynı şekilde savaş, diyordu. O’ da, elinden gelen her türlü -maddî manevî- tedbiri alıp, İkinci Mehmet’in eliyle gerçekleşecek kaderin hükmünü bekleyecekti. Osmanlı donanma gemilerinin yaklaşmaması için de Haliç’in çıkış noktası olan Karaköy-Eminönü bölgesi gerilmiş kalın zincirlerle kapatılmıştı.

İstanbul’da Lâtin serpuşu görmektense, Türk sarığı görmek daha iyidir

İmparator Konstantin, Hz. İsa adına Papa’ya müracaat edip, mezhep düşmanlığının ortadan kaldırılmasına yardımcı olmasını istedi. Ortodoks-Katolik çekişmesi Bizans’ı zayıf düşürmüştü. Bu zayıflığın savunmada vereceği zararı tahmin zor değildi. Mezhep kavgası yüzünden ve tabi diğer olumsuzluklardan dolayı, birçok insan İstanbul’u terk etmişti. O sıralarda İstanbul’da yaşayanların sayısı 70–80 bin olarak tahmin ediliyor. İmparatoru kırmayan papa V. Nikola aslen Rum olup bir zamanlar Rusya Başpiskopos’u (Metropolit) olan Polonya Kardinali İzidor adındaki zatı gönderdi. İzidor Ayasofya da, Ortodoksluğun en büyük mabedinde Katolik usulü bir ayin yaptı. Katoliklerden nefret eden Bizans halkı durumdan hiç de memnun kalmamıştı. Kendi Kardinallerinden dahi nefret ediyorlardı. Şu meşhur söz o günlerin hatırasıdır: “İstanbul’da (Konstantinopolis’te) Lâtin serpuşu görmektense, Türk sarığı görmek daha iyidir.”

Konstantin dindaşlarından fazla yardım bekliyordu. Papa’dan 3 büyük kadırga ile 200 asker, savaş gereçleri ve gıda maddeleri geldi. 30 geminin de vaadi bildirildi. Sakızlı Cenevizliler ’den 2 gemi ile 700 asker, Ceneviz’den 2 gemi 300 asker, İspanya ile adalardan da bazı kuvvetler gelmişti. Cenova’dan da Galata’daki Cenevizliler ’in isteği üzerine 500 savaşçı ile bir gemi geliyordu.

İstanbul’un kuşatılması sırasında Osmanlı donanmasına mensup gemiler, 22 Nisan 1453’te sabah vakti, Kasımpaşa Limanındaki dere yatağı ağzında belirmişler, bu gelişme karşısında pek çok Bizanslı şaşkınlık ve umutsuzluk içerisinde kalmışlardı. ”Bu gemiler buraya nasıl gelmişlerdi? Çünkü Haliç’in çıkış noktası olan Karaköy-Eminönü bölgesi gerilmiş zincirlerle kapatılmıştı. Üstelik bu zincirler çözülmemiş ve yerinde duruyordu. Haliç’in diğer tarafı da Kâğıthane ve Alibeyköy derelerinin suyunu ve toprağını taşıyan bir alandı. Peki, Osmanlı gemileri Kasımpaşa önlerine nasıl gelmişti?”

Fatih, kuşatma sırasında gemileri karadan yürüttü

Fatih, kuşatma sırasında gemileri karadan, İstanbul Boğazı’nın Avrupa Yakası kıyılarından aşırıp, Kasımpaşa üzerinden Haliç’e indirilmesini gerçekleştirmişti. Ayrıca, İstanbul’un iç içe yapılmış kalın kale surlarını parçalayıp yıkmak için de önceden “şâhi” toplarını döktürmüştü.

6 Nisan 1453 tarihinde başlayan İstanbul’un muhasarası 54 gün boyunca sürmüş ve 29 Mayıs 1453 Salı günü o beklenen kutlu zafer gerçekleşmiş ve yirmi bir yaşında İstanbul’u fethederek tarihte FATİH ünvanını almış olan II. Mehmet, sıkı bir muhafaza altında maiyetinde vezir, ulema ve sair ileri gelen devlet adamlarıyla birlikte muhteşem bir alay ile Top Kapısı’ndan şehre girmiş, daha sonra Ayasofya Kilisesine gitmiş ve orada atından inerek, şükür olarak yere kapanmıştı. Bu esnada Ayasofya da patrik, papazlar ve pek çok halk toplanmışlardı. Patrik ve halkın bir kısmı kendilerini yerlere atarak ağlaştılar. Sultan Mehmet onlara susmalarını işaret etti ve patriğe; “Ayağa kalk. Ben Sultan Mehmet sana ve arkadaşlarına ve bütün halka söylüyorum ki, bugünden itibaren artık ne hayatınız ve ne de hürriyetiniz hususunda benim gazabımdan korkmayınız” dedi. Daha sonra Fatih Sultan Mehmet Han Ayasofya Kilisesi’nin camiye dönüştürülmesi için emir buyurarak, ilk Cuma namazını Ayasofya Camisi’nde kılmışlardır. (Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, OSMANLI TARİHİ1.Cild, sayfa:467-494)

İstanbul’un fethiyle ilgili olarak; Fatih Sultan Mehmet’in babası Sultan 2. Murat Han ile Hacı Bayram Veli Hazretleri arasında şöyle bir konuşmanın geçtiği de rivayet edilir: Sultan 2. Murat Han, gayr-i ihtiyârî olarak Hacı Bayram Veli’ye : “–Acaba takdîr-i ilâhî, feth-i mübîn hususunda kime yâr olacak? Acaba bu şeref bana nasip olur mu?!” diye sordu. Hacı Bayram-ı Velî konuşmasına şöyle devam etti: “–Sultânım! İstanbul’u fethetmek size nasîb olmayacak. Evet, o mübârek belde elbette fetholunacaktır, fakat bunu ben dahî göremeyeceğim. O belde-i tayyibenin fethi, sizin şu beşikteki gül-i Muhammedîniz ile bizim köse Akşemseddîn’e nasîb olacaktır” demiş ve öyle de olmuştur. (Osmanlılar da Fazilet Mücadelesi, Tahsin Ünal)

Üzerinde Ebu Eyyûb-el Ensarî gibi büyük sahabeyi ve daha nice âlimleri, şehitleri, evliyaları barındıran güzel İstanbul, 470 sene boyunca (1453-1923) bir Türk-İslam Başkenti olarak kalmış, Allah’ın izni ve yardımıyla da Kıyamet’e kadar Türk-İslam Şehri olarak kalacaktır.

Fatih çağı, Müslüman Türk Milleti’nin cihan hâkimiyetini kat’ileştiren ve ilan eden bir çağdır. Bugün Fatih’e layık olmak demek; milletin yok oluşa giden yıkılışına dur demek için, milli felaketlerin sebebi iç ve dış millet düşmanlarının, millet hayatı üzerindeki bütün baskılarını ortadan kaldırmak için, milli mücadeleyi güçlendirmek demektir. Yaşasın Milli Mücadele! Yaşasın Muhteşem Türkiye!

———————————-

Faydalanılan Kaynaklar:

1-Halil İnalcık, Devlet-i Âl-i Osman.

2-İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi.

3-Tahsin Ünal, Osmanlılar da Fazilet Mücadelesi,

4-Yeniden Milli Mücadele Mecmuası, 1.cilt.

5-İsmail Hami Danışment, Fetih ve Fatih.

You may also like

Yorum Bırakın

Hakkımızda

İlimle, hikmetle, akılla, tarihten ders alarak ve tüm insanlığı Uyanışa davet ediyoruz.
UYANIŞ, asırlardır darbelenen inleyen milletin derdine dil olmak için yola çıkan millet evlatlarının sesidir.

Hak ve Millet Davasının Sesi Uyanış Dergisi 2024

Are you sure want to unlock this post?
Unlock left : 0
Are you sure want to cancel subscription?
-
00:00
00:00
Update Required Flash plugin
-
00:00
00:00