Ev 13.Sayı Gönül Dili Türkçemiz

Gönül Dili Türkçemiz

Tarafından Uyanış

Nuray ALPER

 

Türkçenin seçkin kimliğiyle sadece bu topraklarda gezintiye çıktığını zanneden aldanır. Vatanının nüvesinde taşıdığı itibarı sesine, sembollerine takarak diyarlar dolanır dilimiz bizim. Dünyanın yalnız bırakılmış, tenhalaştırılmış her köşesine ellerini uzatan sevgi köprülerinin ardında daima onun kadim sesini duymamız bundandır.

Türkçenin derinliklerine dalınca, gözlerime on sekiz bin evrenden daha yüksek bin evren göründü.  (Ali Şir Nevâî)        

Lisan, Allah’ın insana bahşettiği en büyük keramettir. Çünkü düşünce onunla boşalır oluklarından, bilgi onunla vücuda gelir. Muhabbet hasbî hâle onunla inkılap eder. Kâinatın şifreleri ona üflenen kelâm mucizesi ile çözülür, onunla heybesindekileri aşikâr eder niyet. Kalbin, ruhun, zihnin, bedenin tercümesidir dil. Fıtratın sözcüsü, duyguların elçisidir.

Ferdin terakkisi dilde belli eder kendini. Kültür dilde devridaim eyler; hikâyelerin, şiirlerin, mektupların, romanların raflarına dizilen ve ismine alfabe denilen o mucizevi şekillerde gelişim gösterir. Sadece yazılı metinlerin mührü değildir o, yazıdan önce de destanların, masalların, ağıtların, şarkıların içinden seslenir insanlığa. Toprağın göğsünde büyüyen fidan gibi, köklerine sımsıkı tutunarak büyüyen insan da dalları göğe uzanırken kelimeleriyle çiçeklenir. Bu nedenle, dili hafızasıdır toplumun ve bireyin. Çünkü gelenek, öz ve ruh diliyle aktarılır nesillere. Dil, heybesinde taşıdığı kelimelerle nice kalbe meskendir. İflahı mümkün olmayan âşıkların teselli mekânları, ilim müptelâlarının dergâhı, çılgın şairlerin kozasıdır kelimeler de. İşte bu bilinç hâlinden kopan bir aşkla “kelime, ormanda uyuyan dilber, şair, uzaklardan gelen şehzade. Öyle seveceksin ki kelimeleri, sana yetecekler. Kelimeler benim sudaki gölgem, okşayamam onları, öpemem. Bir davet olarak güzel kelime ve muhterem. Gönülden gönüle köprü, asırdan asıra merdiven. Kelime, kendimi seyrettiğim dere. Kelime, sonsuz kelime Âdem…” söylemini pusulası yapar, kelimelerinin kudretiyle mukavemet gösterir cihana Cemil Meriç Bu Ülke’sinde…

Dil, duygu ve düşüncelerimizin terbiye edicisidir. Değil mi ki gönül imbiğinden süzülerek ona üflenen duygu ve düşünceler kendini kontrol ettikten sonra sese ve şekle bürünür. Bu anlamda, terbiye ettiği kadar şekillendiricidir. Medeniyetlerin ve milletlerin sözcüsüdür dil; yuvasıdır onların, sığınağıdır, birlik ve beraberlik hissinin tezahür mekânıdır. Bir milletin dili ise mazisiyle ilintilidir. Dev bir mazinin içinde Türkçe, yerküreye kök salan bir imparatorluğun dili olduğu için mensupları ne kadar talihlidir. Yunus Emre’yi, Hoca Nasrettin’i, Karacaoğlan’ı, Pir Sultan’ı, Şeyh Galip’i, Yahya Kemal Beyatlı’yı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ı, Mehmet Akif Ersoy’u ölümsüzleştiren lisan güzelliğinin adıdır Türkçe. Büyük adımlarla yaşayıp gidenlerin bıraktığı gibi, ben öldüğümde de bende kalanın yaşayacağı ve yaşatacağı bir aidiyet makamı… Köklerimizdir bizim; nereye gidersek gidelim yanımızda götürebileceğimiz sevgili hazinemiz. Ömrün uzun yollarında, içimizde taşıdığımız yabancılığın ağrılı ağırlığıyla göçtüğümüz herhangi bir uzakta, tanıdık bir simanın dudaklarından havalanan beyaz güvercindir Türkçemiz. Heyecanın çektiği tebessümün fotoğrafı, aşina bir kucaklaşma ânıdır… Cümle hududu yok sayan, vaktin çerçevelerini kıran, kabına sığamayan hasbihâl durağıdır. Türkçe karşısında samimiyetin inşa ettiği hiçbir merhale tesadüfi değil. Çünkü uğruna can feda edilen, kan dökülen ve göklerden gelen bir armağan gibi bize bahşedilen bu dil, duygulu bir dildir; düşüncenin olduğu kadar duygunun dili. Bu sebeple kanımıza, damarlarımıza zerk edilen Batılılaşma çabalarının içinde dikiş tutmaz, sindirilemez bireyselleşme başlığı altında sunulan yalnızlaştırma hamleleri. Çevresinde bağdaş kurulan akşam sofralarına, izzet ve ikramla süslenen akraba ve komşu oturmalarına, dumanı üstünde dost sohbetlerine, bölüşülen gözyaşlarına, çoğaltılan sevinçlere, kara bir bulut gibi üzerimize çöken felaketlerde hafif uykusundan kaldırılan dayanışma ve yardımlaşmaya kapılarını açan Türkçemizin yalnızlığa tahammülü yoktur.

Çağlara; asırdan asıra giden yollara kuşbakışı bir nazar sarf edildiğinde, yüksek bir mevkide görünür o. Ayağında salladığı evladını uykunun kollarına emanet ederken billur sesiyle türkü söyleyen ananın, günü geldiğinde o evladı kanı ve canıyla vatanın hizmetine yolcu ediş duasıdır bu topraklarda Türkçe. Emeklemeye başlayan bir bebekte heyecanın ilk hecesi, “oku” ikazına matuf yaşa ulaştığında sevincin abecesidir. Hülyasını kanaviçeye işleyen suskun ve mahcup kızların çeyiz sandığından çıkarıp beyine emanet ettikleri saklı kelimesidir Türkçe. Umut bekçilerinin ağaçlara bağlanan dileği, ilk görev yerine atanan öğretmenin mukaddes yeminidir. Baharı karşılayan, Hızır ve İlyas buluşmasının neşesi olan Hıdırellez’de toprağa bırakılan ümidin sesidir. Çeşme başına, ırmak kıyısına eğilen kadınların kötü rüyasını suya anlatma tesellisidir. Itrîlerin, İsmail Dede Efendilerin, Hacı Arif Beylerin bestelediği gönül taneleridir bu topraklarda Türkçe. Fazıl Hüsnü’de “ses bayrağı”, Yahya Kemal’in “ağzımda anamın ak sütüdür” dediği mukaddes mayadır o…

Türkçenin seçkin kimliğiyle sadece bu topraklarda gezintiye çıktığını zanneden aldanır. Vatanının nüvesinde taşıdığı itibarı sesine, sembollerine takarak diyarlar dolanır dilimiz bizim. Dünyanın yalnız bırakılmış, tenhalaştırılmış her köşesine ellerini uzatan sevgi köprülerinin ardında daima onun kadim sesini duymamız bundandır. Büyüktür, ak alınlıdır, güzeldir; bunun için değer taşıyan her şey gibi zaman zaman zulme uğramış, hırpalanmıştır. Dilimizin kendi topraklarına sığmakla kalmayıp sınırlarından taşan, cihanı dolaşan adımlarından korkan üst akıllar “böl, parçala, yönet” felsefesine yaslanarak onun üzerinden birlik ve beraberlik sağlamak üzere bir araya gelen ulusların ayrışması için önce alfabeyi kullanmışlardır.

1920’lerdeki özverili çalışmalarla dünya sathındaki bütün Türklerin Birleştirilmiş Yeni Türk Alfabesi hareketini kabul etmesine 1928’de Türkiye de eklenince, Türk Birliği’ne giden yol açılmıştır. Sovyet Rusya’nın, arzın okyanusu olacak bu hareketi tehdit olarak görmesiyle dil birliğini tesis edecek alfabe ortadan kaldırılarak Kiril alfabesi devreye sokulmuştur.

Davasına omuz veren, dil beraberliği için ömür çürüten pek çok bilim insanının izleri ise tehditlerle, sürgünlerle, idamlarla silinmeye çalışılmıştır. Oysa arka planda hâlâ, dağınık da olsa bir gönül birlikteliği durmaktadır.  Neticede el ele tutuşan, kızıl elma ülküsüne tohum eken, dua diken o saklı bahçenin mensuplarıdır Türkçeye gönül verenler. “Bugün değilse de bir gün” temennisi, dünya döndükçe sürecek bir şarkı gibi göğsümüzde ağırlanmaktadır.

Türkçe’nin alın yazısındaki acılar, Türk milletlerinin alfabe üzerinden ayrıştırılmasından mürekkep değildir elbet. Bu zengin dil kendi içinde dâhi “dilde sadeleşme” başlığı altındaki ideolojik kırılma ve sapmalara kurban edilmiş, düşman politikalara hizmet götürenler tarafından onu daraltma amacı güden dar perspektiflilerin hedef tahtası hâline getirilmiştir. Oysa o, tabiatı itibariyle ideolojilere ram olmayacak bir karakter taşımaktadır. Nitekim dışarıdan müdahaleyi içselleştiremeyen dilimiz toprak, hava, bitki, su nasıl kendini yenilemekteyse aynıyla kendini yenileyen, zamanın içeriğiyle paralel ilerleyen bir yapıdadır. Onun bağrında taşıdığı zengin madeni özümseyenler ise “sorun” ne kadar bizimse “mesele”nin de o kadar bizden olduğunu, “problem” ne kadar bizimse içinde devasını saklayan “derd”in de o ölçüde bize dönük durduğunu, “müşkül”ün “dava”ya bir engel teşkil etmediğini bilir.

Dolayısıyla dilde reform başlığı altındaki köksüz hareket, suni bir müdahale olarak anılmaktan öteye geçememiş ve edebiyat gibi dil ile rabıtalı musiki, tiyatro, sinema da bu istilâya imkân tanımamıştır.

Bugün artık bilinmektedir ki divan edebiyatı üzerinden başlatılan dil tartışmaları köklerin yitirilmesine yöneliktir.  Sözün Doğrusu adlı iki ciltlik eserinde dil ve dinin varlık sebebimiz olduğunu söyleyen Yavuz Bülent Bakiler de divan edebiyatına yapılan saldırıların sadece aruz veznine bağlanamayacağına dikkat çekerken, bu acı hakikati kast etmiş olmuyor muydu? Sonra, Nihat Sami Banarlı Türkçenin Sırları isimli ölümsüz eserinde yer alan ve onun önce Asya dilleri, sonra dünya dilleri arasındaki yerini, değerini ve millî karakterini tayin etmeyi amaçlayan “İmparatorluk Dilleri” adlı metninde, tarih ve kaderin yalnız milletlere karakter vermekle kalmayacağını, millî dillere de karakter vereceğini vurgularken dilin tarihi, coğrafyayı, milletinin askerî, dinî ve siyasi yapısını içinde taşıyan bir kudretin ifadesi olduğunu söylemek istemiş sayılmıyor muydu?

Dolayısıyla Nihat Sami Banarlı’nın ifadesiyle “dil mevzuu bir ilim, bir sanat, hatta bir aşk mevzuuydu.”  Zira tarih, millet, din, vatan, dil gibi kavramlar vücudu meydana getiren uzuvlar gibi birbirlerine görünmez iplerle bağlanan bir aşkın parçalarıdırlar. Bu anlamda dil de diğer parçalarının korunması için titiz bir muhafazaya ihtiyaç duyar. Bunun ötesinde millet, toprak, vatan gibi diğer pek çok parçanın yanında dilin köprüler inşa etmek gibi bir vazifesi de vardır. Köprülerin muhkem ve korunaklı olabilmeleri ise titizlikle dokunmuş olan bu mukaddes yapının, tarihi ögelerden arındırılmasına değil, onları içinde barındırmasına bağlıdır.

Türk Dili üzerine sayısız metin kaleme alan Mehmet Kaplan Kültür ve Dil adlı kitabının “Türk Dili” adlı makalesinde “Türkçeye yabancı dillerden girmiş olan her kelimenin tarihî ve kültürel bir manası vardır. Onlar Türklerin diğer milletlerle olan kültür alışverişinin delilleridir. Bize düşen onları çıkarmak değil, anlamağa ve değerlendirmeğe çalışmaktır” demekte, dilin ardındaki devasa kültür mirasına vurgu yaparken onun köprü işlevine de dikkat çekmektedir. Aynı metinde Türk dili denildiğinde sadece Türkiye Türkçesinin göz önünde bulundurulmasının yanlışlığına temas ederek onun, Türk milletleri arasındaki bağlayıcılığını da anlatmaktadır.

Türkçe sadece bir ifade aracı değil, mazisi ve hitap ettiği coğrafyalarla bir kültür ırmağı, medeniyet çağlayanıdır. Yüksek bir idraktir o, kendine özgü sesi ve sentaksıyla bir sevme biçimidir. Yüzyılların mutlu, umutlu, muştulu, ağrılı, sancılı yollarında, dillerde ve gönüllerde yer tutan nice ölümsüz eserin ifadesi, iradesidir. Kutlu bir davanın elçisi olarak elinde sureti ay ve yıldızdan müteşekkil asası, gönül seferlerine çıkan, kıtalar dolaşan ihtiyar bir âlim ve ariftir Türkçemiz. Sahip olduğu müzikaliteyle asaletin çerçevesi, nezaketin duru çehresidir. Olmasaydı ne yapardık; duygularımızı hangi ses kalıbının içinde canlandırırdık, nasıl tutardık ellerinden bir aşkın, mazimizi atiye nasıl taşırdık sorularını cevapsız bırakan gönül devletimizdir o bizim.

Bilinen zamanıyla doğumu Göktürklere varan ve mahşer meydanında yeniden dirilecek olan Türkçeye o kadar borçluyuz ki, nice yazıp söylesek onun mensupları olmanın bedelini ödeyemeyiz. Zira yüzyıllar içinde inşa edilmiş her sözcük tanesi için bir ömür talep etse hakkıdır o bizden… İşte tam burada,  Yahya Kemal Beyatlı’nın  “Heyhat, bir kimse zuhur edip de lisan fikrini bizim kafalarımızda kutsileştirmedi” diyen sesi, haklı bir serzeniş olup duruyor karşımızda… “Bugünkü Türkçe” başlığı altındaki bütün bir metin boyunca titreyen göğsünü gönüllerimizin üzerine koyarak Türkçeyi bir dert, bir sorumluluk ahlâkıyla kucaklayamayanları esefle yâd edişi Hak’tan bir suret gibi bekliyor işte orada:

Lisan bahsi açıldıkça: “Hâlâ mı o bahis?” diyerek bezginlik gösterenler, bana acınmaya lâyık, gözlerini gaflet bürümüş, en zavallı kayıtsızlar gibi görünüyorlar. Vatan bahsi açıldığı bir yerde: “Hâlâ mı o bahis!” diyecek bir Türk, menfur bir kayıtsızlık göstermiş sayılır. Bu telakki, lisan bahsine olan kayıtsızlığa karşı bu derece varittir.

*Millet Derneği’nin düzenlediği “Bugünden Yarına Köprü: Türkçe” düz yazı yarışmasında mansiyon ödülü alan eser

You may also like

Yorum Bırakın

Hakkımızda

İlimle, hikmetle, akılla, tarihten ders alarak ve tüm insanlığı Uyanışa davet ediyoruz.
UYANIŞ, asırlardır darbelenen inleyen milletin derdine dil olmak için yola çıkan millet evlatlarının sesidir.

Hak ve Millet Davasının Sesi Uyanış Dergisi 2024

Are you sure want to unlock this post?
Unlock left : 0
Are you sure want to cancel subscription?
-
00:00
00:00
Update Required Flash plugin
-
00:00
00:00