Ev 6. Sayı Hangi Kur’an

Hangi Kur’an

Tarafından Muharrem YAKIN

Hz. Peygamber Aleyhisselam, Kur’an’ı bir postacı gibi getirip; “Arkadaş, Rabbim bunları gönderdi, alın, ne yaparsanız yapın.” deseydi, Kur’an, Hz. Peygamber döneminde de anlaşılmazdı.

 

  Hulefa-i Raşidinin son demlerinde ortaya çıkan Hariciler Kur’an’a göre hareket ediyorlardı ve kendileri gibi düşünmeyenleri ve kendilerine karşı olanları hemen küfürle itham ediyorlar ve öldürmeyi meşru görüyorlardı.

   Nice badireler atlatıldı ve bir zaman Hasan Sabbah diye bir adam türedi. O da Kur’an’a göre hareket ediyordu ve onun muti ve muttaki adamları cennete gitmek için fedailik yapıyor ve cennete gitmek için sabırsızlanıyor ve kendilerine muhalif bir yığın insanı cehenneme gönderiyorlardı. İslam dünyasının kafa karışıklığını gidermek için çok önemli çalışmalar yapan Nizamülmülk, Sabbah’ın fedailerinin elinden kurtulamadı; onu şehit ettiler.

   Yine badireler atlatıldı ve Hint yarı kıtasını istimlâk eden İngilizler Kur’an’ı pek benimsediler ve Kur’an İslamı’nı, hâkimiyet kurdukları müslümanlara benimsetmek için derin hocalar bulmakta zorlanmadılar.

   Günümüzde IŞİD çıktı burnumuzun dibinde. Onlar da Kur’an’ı referans alıyorlardı. Kelime-i tevhid alemleriydi. Kendilerince bir hilafet kurmuşlardı. Öldürüyorlar ve ölüyorlardı. Allahü ekber, diyorlardı ama kimin için ölüyorlar ve kimin için öldürüyorlardı?

   İslam’ı referans aldığı savına sahip bir anlayış, Libya’da ne arıyordu, Suriye’de ne arıyordu?

   Örnekleri çoğaltmak mümkün. Amacımız, insanın içini karartan hadiseleri sıralamak değil. Konu şudur: Bunların hepsi de Kur’an adına, Kur’an’a göre hareket ettiklerini iddia ediyorlar. Acaba söyledikleri doğruysa, Kur’an, vahşeti mi emrediyor? Bu kadar farklı tablo, Kur’an’a dayandırılıyorsa, Kur’an, bunların hepsine de uygun mu? Yoksa her biri kafasında bir dünya kuruyor ve Kur’an’ı bilmeyen müslümanlara bu kafada kurulmuş olan muhayyel dünyayı kabul ettirmek için onu Kur’an’la mı maskeliyor?

   Kur’an Kur’an diyenler içinde samimiyetle bunu söyleyenler olduğu gibi cahilliğinden ve hatta hıyanetinden diyenler dahi mevcuttur. Bu ifade, kuru bir yargıda bulunmak için değil, bilerek, araştırarak, insanı hayretler içinde bırakan girişimler görülerek kullanılmıştır. Ama Kur’an’ın sahibi vardır. Biz, sadece kendimize düşeni yapmakla yükümlüyüz.

  İmamı meçhul Kur’ani mezhebinin fedaileri, bir örnek olması bakımından, ezanın yerine kaim olacak uygulamayı bile düşünmüşler, Kur’an’a rağmen; namaz vaktinin geldiğini e-mail iletisi ile bildirmek. Ancak çok ileri gidildiği belli; çünkü daha namaz, vakit sayısı, rekât sayısı, vakitlerin başlangıcı… gibi halli gereken birçok sorun var. Ancak namazın bir duadan ibaret olduğu konusuna yoğunlaşılırsa, diğerleri kendiliğinden ortadan kalkar. Ne kadar kolay, değil mi?

            Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

  “Sana Kitab’ı indiren O’dur. Onun (Kur’an’ın) bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab’ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Hâlbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar.” (Al-i İmran, 3/7)

   Bütün bunlardan anlaşılıyor ki; demek ki Kur’an, farklı şekillerde anlaşılabiliyor. Kadir-i Zülcelâl, onu açıklayamadığı için değil. İçimizdeki beyinsizler yüzünden anlaşılamıyor ya da farklı şekillerde anlaşılıyor. Buradaki “farklı”lığa takılmamak lazım. Bununla kastettiğimiz; Yaradan’ın rızasıyla tamamen çelişen açık, net aykırı anlayış ve yaklaşımlardır.

 O halde; Kur’an’ın anlaşılmaması ya da yanlış anlaşılması; Kur’an’ın anlaşılmaz olmasından değil, insanların anlayışsız olmasındandır.

 

            O Kur’an’ın Öğretmenidir

 

  Hz. Peygamber Aleyhisselam, Kur’an’ı bir postacı gibi getirip; “Arkadaş, Rabbim bunları gönderdi, alın, ne yaparsanız yapın.” deseydi, Kur’an, Hz. Peygamber döneminde de anlaşılmazdı. O Aleyhisselam, Kur’an’ın öğretmenidir. Kur’an’ı getiren de tebliğ eden de öğreten de hükmünü uygulayan da uygulatan da anlaşılmayan unsurlar varsa onları anlatan da Hz. Muhammed Aleyhisselam’dır.

 

            İslam Temenniden İbaret Değildir

 

    Bir defa bizim dinimizin adı Kur’an İslamı, Hadis İslamı, Kelam İslamı, Akaid İslamı, Fıkıh İslamı… değildir. Dinimizin adı İslam’dır; el-İslam.  Ve dinimiz, bir temenniler manzumesinden ibaret değildir. Kadir Mevla, peygamberi ile dinini insanlara gönderdiği gibi onun örnekliğini de gözler önüne sermiştir. Hz. Peygamber Aleyhisselam, “üsvetün hasenetün” (güzel bir örnek) tir: “Andolsun, Allah’ın Rasülünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzab 33/21)

   Asr-ı Saadette, insanlar, aralarındaki sorunları, çözüm getirmesi için Hz. Peygamber Aleyhisselam’a arzetmişlerdir. Onun verdiği karar, tartışılmaz, ancak gereği yapılır. Bu durum, Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanmaktadır: “Biz her peygamberi Allah’ın izniyle ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik…” Nisa 4/64. 65. ayette ise şöyle buyrulmaktadır: “Hayır, Rabbine Andolsun ki onlar, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.”  (Nisa 4/65)

    Rasülullah, hangi konuda ne hüküm verdi ise, onların hepsini bilmek isteriz. Çünkü onun öğrencilerinin sordukları sorular da Rasülullah’ın getirdiği çözümler de bizim için son derece önemlidir. Aynı sorun ve sorunlarla biz de karşılaştığımızda başkalarının akıl vermelerinden ve ahkâm kesmelerinden daha çok ilk önce biz, onun aleyhisselam çözümlerini bilmek isteriz Rabbimizin rızası için.

 

            Şah Damarını Kesmek

 

   Çünkü onun verdiği karar, herhangi bir karar değildir. Kadir Mevla şöyle buyuruyor: “O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, Elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık. Hiçbiriniz buna mani de olamazdınız.” (Hakka 69/43 – 47)

   Felsefeye gerek yok. Ayetten anlıyoruz ki; peygamber, dinde olmayan şeyler uydurmuş olsaydı, Allah onun şah damarını keserdi. Hiç kimse de buna mani olamazdı. O halde onun din adına yaptığı uygulamalar, ilahi rıza çerçevesinde kalmış olan uygulamalardır. Kim, adına ne derse desin, bizim hadis ve sünnet diye peşine düştüğümüz de budur.

 

 

You may also like

Yorum Bırakın

Hakkımızda

İlimle, hikmetle, akılla, tarihten ders alarak ve tüm insanlığı Uyanışa davet ediyoruz.
UYANIŞ, asırlardır darbelenen inleyen milletin derdine dil olmak için yola çıkan millet evlatlarının sesidir.

Hak ve Millet Davasının Sesi Uyanış Dergisi 2024

Are you sure want to unlock this post?
Unlock left : 0
Are you sure want to cancel subscription?
-
00:00
00:00
Update Required Flash plugin
-
00:00
00:00