Ev 3. Sayı İnsanlığın Gazze Sınavı

İnsanlığın Gazze Sınavı

Tarafından Ali Kamil YILDIRIM

 

                                                                                                                                                       

“Filistin halkı 56 yıldır boğucu bir işgale maruz bırakılıyor. Ancak Filistin halkının sıkıntıları Hamas’ın korkunç saldırılarını haklı gösteremez.Ve bu korkunç saldırılar Filistin halkının toplu olarak cezalandırılmasını haklı gösteremez… “Hamas İsrail’e durup dururken saldırmadı… Savaş hukukundan bahsetmek mümkün değildir.”

Bu sözler BM Genel Sekreterine aittir. İnsanlıktan nasibini almış herkesin altına imza atacağı bir tespit. Evet, Hamas korkunç saldırılar yaptı, evet İsrail savaş suçu işliyor ve evet İsrail’in katliamı durdurulmalıdır. Dünya adeta ikiye bölünmüş, ABD ve Batı İsrail yanında yer alırken, İsrail halkı dâhil tüm dünya halklarından insanlık adına “İsrail’i durdurun” çığlıkları yükseliyor.

Peki, İsrail nasıl durdurulacak? Hamas yok edilince sorun çözülecek mi? Sonrasında eşit haklara sahip iki devletli çözüm önerisi barış getirebilecek mi? Daha doğrusu bu mümkün mü? 1988 yılında ilan edilen bağımsız Filistin devletini 2012 itibariyle aralarında Türkiye, Rusya, Çin ve Hindistan’ın da bulunduğu BM üyesi 138 ülke tarafından tanınmış, bugün bu sayı 193 olmuştur. Tanımayan ülkelerin başında İsrail, ABD, Kanada, Almanya, Yunanistan, İtalya,Hollanda gibi çoğu AB üyesi ülkeler ile Ermenistan, Japonya, G. Kore ve
Avustralya gibi ülkelerdir. İngiliz ve Fransız Parlamentoları onaylamış olmasına rağmen bu ülkelerin hükümetleri henüz resmen deklare etmemişlerdir. Günümüzde Gazze katliamına rağmen bu ülkeyi ziyaret eden ve fiili destek sağlayan ülkeler de Filistin devletini tanımayan bu ülkelerdir.

İki Devletli çözüm mümkün mü?

Filistin sorununun adil çözümü için gösterilen seçenek iki devletli çözümdür. Ancak Batı desteğini arkasına alan İsrail bu çözüme yanaşırmı? Esasen İsrail’in “Vadedilmiş Topraklar” ideolojisi buna imkân vermeyecektir. Özetle İsrail hiçbir şekilde iki devletli çözümle tatmin olmayacak, önce Gazze ve Batı Şeria’dan oluşan Filistin coğrafyasına (Bkz. Tablo-2) sahip olmayı, sonra da Nil’den Fırat’a uzanan coğrafyada etkin olmayı isteyecektir. İsrail 1948,1956, 1967 ve 1973 Arap-İsrail savaşları sonucunda sorunu Arap-İsrail sorunundan çıkarmıştır. 2006 yılında Batı Şeria’nın El-Fetih’e, Gazze’nin Hamas kontrolüne geçmesiyle “parçala-yut” süreci başlamıştır. Hamas’ın son eylemi “İsrail’in 11 Eylül” ü olmuş ve Gazze’ye yönelmiştir.  

Bu savaşta İsrail Gazze’yi boşaltabilir mi? 

Bu bağlamda akla gelen ilk ihtimal 2 milyonu aşkın sivil Filistinliyi Gazze dışına iterek mülteci statüsüne düşürmektir. Bir başka ihtimal katliamlarla seyreltilmiş Gazze’yi ilhak edip, Gazze civarındaki Yahudi yerleşim bölgeleri ile bütünleştirerek, günümüzün Batı Şeria’sında olduğu gibi zamanla Yahudi nüfusunu artırmak olacaktır. Bir diğer ihtimal ise uluslararası kamuoyu baskısının etkisi ve İsrail’in yeterli ölçüde intikam aldığı gerekçesiyle ateşkes ve sonu belli olmayan barış sürecidir. En çok arzu edilen sonuç budur,
ancak gerçekleşme ihtimali düşüktür. Ayrıca İsrail’in Doğu Akdeniz’deki Gazze’ye ait doğal gaz kaynaklarına ulaşmak olduğu da unutulmamalıdır.

 Filistin sorunu çözülebilir mi?

İsrail’in Filistin devletini tanımasıyla çözülebilir. Ancak bu mümkün gözükmemektedir. 1919 Paris barış anlaşmasından bu yana devam eden bu çatışmanın geçmişi sadece 100 yıl değil, 3000 yıl geriye gitmektedir. Sorunun sebeplerini daha müşahhas olarak görebilmek için biraz tarih yolculuğu yapmak
zorunlu olmaktadır.

MÖ 1391-1271: Kur’an Hz. Musa’nın Mısır Firavunlarının kölesi olan Yahudileri kurtararak Filistin atalarının yaşadığı toraklara getirdiğini belirtir. (Muhtemelen Arz-ı Mevut hayali böyle başladı).

MÖ 1006: Kral Davut (Hz. Davut) Kudüs’ü başkent yaptı. Tanah’a göre (Tevrat ve Zebur dahil Yahudiliğin
Kutsal Kitapları, Eski Ahit) Davut hükümdarlığında, İsrail İmparatorluğa yükseldi ve etki alanı, askeri ve politik olarak, Orta Doğu’da büyüdü. Filistinliler dahil birçok düşmanla savaşıldı, İmparatorluk sınırları Akdeniz’den Arap çölüne, Kızıl Deniz’den Fırat Nehri’ne kadar uzadı.

MÖ 957: Yahudiler Kral Süleyman (Hz. Süleyman) adına Kudüs’te Süleyman Tapınağı inşa eder.

MÖ 722: Asur işgali ve sürgünü. Yahudi tarihine göre sürgünler nedeniyle 10 Yahudi kabilesi kaybolması.

MÖ 600: Babil işgali ve sürgünü. Süleyman tapınağının yıkılması.

MÖ 522: Pers işgali sonrası Yahudilerin yurtlarına dönüşü ve Süleyman tapınağının onarılması.

MS 70: İç isyanlar nedeniyle Roma İmparatorluğu sürgünü ve ülkenin yıkılması ve kalan Yahudilerin esir edilmesi.

MS 638: Hz. Ömer döneminde Müslümanların Kudüs’ü alması ve Yahudileri özgürleştirmesi.

1541: Kanuni Sultan Süleyman’ın Kudüs surlarını onarması. (1981 yılında UNESCO Dünya Miras Listesine girişi).

9 Kasım 1917: Son askerimizin şehit olmasıyla Kudüs’ün Osmanlı’dan çıkması.

1916: Osmanlı’nın Orta Doğu topraklarının İngiltere, Fransa ve Rusya arasında paylaşılmasına yönelik “Sykes-Picot” gizli anlaşması.

 1917: Yahudilere Filistin’de yurt açmaya yönelik Balfour Deklarasyonu: İngiliz Dışişleri Bakanı’nın Siyon liderine mektubu:

“Majestelerinin Hükûmeti, Filistin’de Yahudi’ler için bir millî yurt kurulmasını uygun karşılamaktadır ve bu hedefin gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak için elinden geleni yapacaktır. Filistin’deki mevcut Yahudi olmayan toplumların sivil ve dinî haklarına ve başka ülkelerde yaşayan Yahudilerin sahip oldukları haklara ve siyasî statülerine zarar verecek hiçbir şeyin yapılmayacağı açıkça anlaşılmalıdır. Bu Deklarasyonu, Siyonist Federasyonu’nun bilgisine sunmanızdan memnuniyet duyacağım.”

3 Ocak 1919: Paris Barış Konferansına Siyonistler Tablo-2’deki haritayı sunar. Faysal ise

 

Araplar ve Yahudilerin birlikte yaşayabileceğini beyan ederek Yahudileri Filistin’e davet etmiştir:

 “Sami ailesinin iki ana kolu olan Araplar ile Yahudiler birbirlerini anlıyorlar ve kendi kaderini tayin etme ve millet olma ilkelerinin rehberliğinde yürütülecek olan Barış Konferansı’nda gerçekleştirilecek fikir teatisinin sonucunda, her milletin de amaçlarının gerçekleştirilmesi yolunda kesin bir ilerleme kaydedeceğini umuyorum. Araplar Siyonist Yahudileri kıskanmıyorlar ve onlara karşı adaletli bir şekilde davranmaya niyetliler ve Siyonist Yahudilerde kendi bölgelerinde adil bir şekilde davranılmasını sağlama niyetleri
konusunda Arap Milliyetçilerine güvence vermişlerdir. Türklerin Filistin’de çevirdiği entrikalar, Yahudi yerleşimciler ile yerel halk arasında kıskançlığa neden olmuştu, ancak Araplar ile Yahudilerin amaçlarına dair karşılıklı anlayış kısa sürede, bu eski şüphelerin son izlerinin de yok olmasını sağlayacaktır. Nitekim son iki yıl içinde Arapların gerek Suriye’de gerekse diğer yerlerde 
elde ettiği askeri başarıların temellerini atan Arap Gizli Devri Komitesi’nin çalışmaları sayesinde, aslında bu şüpheler savaş öncesinde zaten ortadan kalkmıştı… Biz Araplar, özellikle de eğitimli olanlarımız, Siyonist harekete karşı büyük bir sempati beslemekteyiz. Paris’teki heyetimiz dün Siyonist Hareket tarafından Barış Konferansına sunulan önerilere tümüyle aşinadır ve bunları ılımlı ve uygun öneriler olarak değerlendirmekteyiz.”

1933-1945: Hitler Almanya’sında Yahudi Soykırımı. Soykırım sonucu olarak tüm medeni dünyada Yahudi Düşmanlığı/AntiSemitizm nefret suçlarından sayılmaktadır.

1948: İsrail’in kuruluşu ve ilk Arap-İsrail savaşı. Mısır, Suriye, Irak ve Ürdün’den oluşan Arap Birliği’nin
açtığı savaş sonrası
İsrail kârlı çıkmış ve sınırlar aşağıdaki haritalardaki şeklini almıştır.

1956: Arap-İsrail savaşı. Mısır’ın Süveyş Kanalını kamulaştırma isteği üzerine İsrail Sina’yı işgal etmiş, İngiliz ve Fransız birliklerinin katılması ile Kanal ele geçirilmiştir.

1967: Arap-İsrail “6 gün savaşı”. Mısır, Suriye, Irak, Ürdün, S. Arabistan ve FKÖ destekli Arap cephesi, ABD ve
İngiltere desteği alan İsrail tarafından mağlup edilmiş, Filistin haritası Tablo-3’teki şeklini almıştır.

1973: Arap-İsrail “Yom Kippur” savaşı. Mısır-Suriye- İsrail arasında cereyan eden bu savaş son Arap-İsrail savaşıdır. İsrail’in en önemli kazanımı budur. Arap tarafının ağır zayiatları sonunda 1967 sınırları korunmuştur.

1988: 1967 sınırlarını esas alan (Gazze ve Batı Şeria’yı kapsayan, başkenti Kudüs olan) Filistin Devletinin ilanı. 2012 itibariyle BM üyesi 138 ülke tarafından tanınmış, bu gün itibariyle tanıyan ülke sayısı 193 olmuştur.

2006-2007: Hamas ve El-Fetih çatışması sonrasında Gazze Hamas kontrolüne, B. Şeria El-Fetih kontrolüne geçiyor. Hamas Müslüman Kardeşler Hareketinin Filistin kolu olup, silahlı mücadele yanlısı radikal bir gruptur. Hamas ABD ve Batı tarafından terör örgütü olarak tanımlanmakta, Türkiye ise Hamas’ı Gazze’nin seçilmiş meşru yönetimi olarak görmektedir.

Filistin/Gazze kimin sorunu?

Tarihi süreçten, bu sorunun Türkiye’nin sorunu olamadığı, tamamen Arap-Yahudi sorunu olduğu sonucuna varmaktayız. Bu sorun Osmanlının son dönemlerinde Orta Doğu coğrafyasını paylaşan Batılı güçler ve binlerce yıl geçmişi ile Araplar ve Yahudiler tarafından yaratılmış bir sorundur. Türkleri arkadan vurup Yahudileri Filistin’e davet edenler de Araplardır.  Birilerinin bu sorunun Türkiye’nin acil sorunu olduğu ve müdahale etmesi gerektiği söylemi ne kadar doğrudur? Atatürk’ün “Savaş zorunlu olmadıkça cinayettir” sözündeki “zorunluluk” Türkiye’nin istiklal ve istikbalinin bekası ile ilgilidir ve Gazze böylesi bir zorunluluğu temsil etmemektedir. Çünkü Gazze bir vatan toprağı değildir. Ancak insani, dini gerekçeler ve “bölgesel sahiplenme” politikamız gereği; İsrail’in Gazze katliamına karşı çıkmak, cinayetleri sonlandırmak için askeri tedbirler haricinde her türlü çabayı kesintisiz sürdürmek Türkiye’nin boynunun borcudur.

Savaşın Yayılma Riski

Savaşa İran’ın doğrudan veya Hizbullah üzerinden katılması savaşı büyütebilir. ABD’nin acil olarak bölgeye güç aktarmasının bir sebebi de budur. ABD ve Batı ilk etapta İran’ın muhtemel müdahalesini caydırmayı hedeflemektedir. Bunda başarılı olamazlarsa İran’ı cezalandırma süreci başlar ki, bu durum savaşın yayılması anlamına gelecektir. Böylesi bir durumdan Türkiye’nin etkilenmesi kaçınılmaz olacaktır.

 Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir aşamasının da İran olduğu gerçeğinden hareketle; son olayların bu ülkeyi tahrik etmek için oluşturulduğu ve bölgeye güç yığılmasının da bu ülkeye müdahale etmek için hazırlık olduğu düşünülse bile bu durumun uzak ihtimal olduğunu söylenebilir. Bu arada İran’ın nükleer programının önlenmesi için İsrail’in “sabırsız” olduğu da bir gerçektir. Gazze’de İsrail hava gücünün çok az bir kısmı kullanılmaktadır. Hava gücünün çoğunluğu İran gibi muhtemel müdahaleler için bekletilmektedir.

Türkiye ne yapmalı?

Öncelikle askeri tedbirler bağlamındaki niyet ve söylemlerden uzak durulmalıdır. Gazze bizim vatanımız değildir. Türkiye’nin genel politikası bellidir: Yurtta Sulh Cihanda Sulh. Bu ilkenin özünde “güvenilmek” vardır ve “bölgesel sahiplenmeye” engel değildir. Bu çerçevede:

1. Türkiye İnsani yardım, ateşkes ve barışın tesisi için aktif olmalıdır. İki devletli çözüm ve garantörlük politikası sürdürülmelidir.

2. Bu amaçla başta Mısır, S. Arabistan olmak üzere Arap dünyası ve Rusya ve Çin’inde içinde bulunduğu kooperatif bir yaklaşım sergilemelidir.

3. Gazze’nin tahliyesi konusuna hizmet edilmemeli, mülteci kabul edilmemelidir.

4. İsrail ve Hamas ile temas sürdürülebilmeli, ancak Hamas’a Türkiye ev sahipliği yapmamalıdır.

5. Savaşın yayılma riskini önlemek için İran’ın müdahil olmaması konusunda bu ülke ile görüşmeler sürdürülmeli ve ikna edilmelidir. 

6. Kürecik Radarı geçici olarak kapatılmalıdır. Bu radar ABD mülkiyetinde NATO’ya hizmet ediyor olmasına rağmen İran’dan atılabilecek balistik füze bilgilerini İsrail’e de iletmektedir. Bu eylem İsrail’e karşı yapılabilecek en önemli askeri eylem olacaktır.

7. Suriye ve Irak ile bu ülkelerin toprak bütünlüğünü esas alan normalleşmeye hız verilmeli, bu ülkelerden Türkiye’ye müzahir tehditlerin bertaraf edilmesi stratejisi, diplomasi ve askeri olarak takviye edilmelidir.

“Gerçekten zorluk ile kolaylık iç içedir” (94/6)

You may also like

Hakkımızda

İlimle, hikmetle, akılla, tarihten ders alarak ve tüm insanlığı Uyanışa davet ediyoruz.
UYANIŞ, asırlardır darbelenen inleyen milletin derdine dil olmak için yola çıkan millet evlatlarının sesidir.

Hak ve Millet Davasının Sesi Uyanış Dergisi 2024

Are you sure want to unlock this post?
Unlock left : 0
Are you sure want to cancel subscription?
-
00:00
00:00
Update Required Flash plugin
-
00:00
00:00