Muhafazakarlık’tan Ne Anlamalıyız

Muhteşem Türkiye’mizin önderliğinde asrımızı Türk Asrı yapmak için gerçek muhafazakarlığa dönelim. Hiçbir uluslar arası kurumu meclisimizden, mahkemelerimizden, milli hassasiyetlerimizden,  Misakı Milli ilkelerinden ve istiklalimizden üstün görmemeliyiz.   Bence başarabilmemizin yolu sorumluluk almaktan geçiyor.

Bir kahroluş fırtınasına yakalanmışız ki sormayın gitsin. Nereye baksak hüzün, kulağımız ne duysa bir feryat, hangi ortama girsek pişmanlık… Bir toplum olmuşuz ki toplum olmaktan uzak. Her anımız bir fazilet düsturuna tuzak. Bir serbestlik bayrağı dalgalanıyor insanlarımın gönüllerinde. Bir hayatı eğlenerek yaşamak toylarıyla çalkalanıyor gök kubbemiz. Ben böyle miydim, biz böyle miydik, böyle olacak toplum muyduk biz?

Muhafazakârım diyen insanlarımız vardı, hâlâ var. Pekiyi neyi muhafaza ediyoruz böyle? Neyi veya neleri muhafaza etmeliyiz? Muhafazakârlığımızla veya çağdaşlığımızla toplumumuzu sarstığımızı fark ediyor muyuz? Bunca depremler demi bizi uyaramıyor? Hatalarımıza gem vuramıyor. Hala kabuğu muhafaza etmeye çalışıyoruz da içimizi kemiren kurtları misafir ediyoruz değerler soframıza. Kılık kıyafetten tutun da selamlaşmanın biçimine, zafer işaretimizin şekline, hitabımızın üslubuna göre dostlar ve arkadaşlıklar ya da kankalıklar kuruyoruz.

Dindarların Muhafazakarlığı

Dini ifade, kıyafet ve ortamlarda bulunmakla dindar olamadık da dinci olduğumuzun farkında mıyız? Tesettürümü de takarım eğlencemi de yaparım, nargilemi de tüttürürüm, dansımı da yaparım gibi bir başıbozukluk mu desem, kişilik travması mı desem, fikri bozukluk içindeyiz herhalde. Camiye de giderim, namazımı da kılarım, zikir meclislerine de devam ederim ama ben kahvede paralı oyun da oynarım, altılı ganyan da oynarım, spor toto ve loto gibi şans oyunları da oynarım, paramı faizli hesaplara da yatırırım, ara sıra kafayı da çekerim diyen bir topluluk oldu muhafazakarlık. Neyi muhafaza ediyoruz böyle…

Çağdaşların Muhafazakarlığı

Ya da çağdaşlığı muhafaza etme derdinde olanlar çağdaş da olamıyorlar, Atatürk’ü de anlayamıyorlar, Avrupalı da olamıyorlar, bilimsel teknolojiyi de yakalayamıyorlar. Arabanın camına Atatürk resmini ya da imzasını yapıştırmakla Atatürk’ün emanet ettiği Cumhuriyeti koruma görevini yaptıklarını zannediyorlar. Vücutlarına dövme yaptırarak veya Atatürk imzasını kazıtarak Atatürk’ün gençliği olduklarını zannediyorlar. Ve bu gençlik bu milletin kültür ve medeniyetinin oluşturduğu ortamlardan uzak durmaya çalışıyor. CAFElere, BISTRO CAFElere  ve BAR, TÜRKÜ BAR gibi beyin uyuşturma merkezlerine giderek hayatı yaşamaya çalışıyorlar. Halbuki bu ortamlar tüm dini ahlaki ve insani çağdaşlık ve Atatürk değerlerinden uzaklaştırıyor da tüketen homo ekonomikus haline dönüştürüyor çağdaşlığı muhafaza ettiğini söyleyenleri. Pekiyi bu toplumsal çözülmeden nasıl kurtulmalıyız? Bu uluslar arası sermayenin kazanç vasıtası olmaktan nasıl kurtulmalıyız? Uluslar arası mesaj üretim merkezlerinin maşası olmaktan nasıl kurtulmalıyız? Uluslar arası eğlence dünyasının oyuncakları olmaktan nasıl kurtulmalıyız? Toplum ne kadar çok hücuma maruz kalıyor da biz hala hayatımızı yaşayabilmenin eğlenebilmenin, sahil turizmi yapabilmenin araba modeli yükseltebilmenin, ev mobilyalarını yenileyebilmenin, dışarıda yemek yiyebilmenin, eve sipariş verebilmenin derdindeyiz. Gazzeleştiğimizi görün artık ne olur? Siyonizm zaten uluslar arası şirketleriyle, bankalarıyla, sermayeleriyle ülkemizde ağlarını örüyor da biz hala neyi ve neleri muhafaza ettiğimizi zannediyoruz?

Gerçek Muhafazakarlık

Yönetim kadrolarının bütün toplum katmanlarını kucaklayan bir hükümetler üstü devlet politikası geliştirerek vatandaşımızın gönüllü katkılarıyla Muhteşem Türkiye’mizin önderliğinde asrımızı Türk Asrı yapmak için gerçek muhafazakarlığa dönelim. Gerçek muhafazakarlık dinimizin kazanç ve üstünlük aracı olmadığı sade, samimi bir Müslümanlıkla yaşanmasıdır. Çağdaşlığı ve Atatürk ilkelerini muhafaza edebilmek için milli iradeyi baş tacı yapmak gerekir. Hiçbir uluslar arası kurumu meclisimizden, mahkemelerimizden, milli hassasiyetlerimizden,  Misakı Milli ilkelerinden ve istiklalimizden üstün görmemeliyiz.   Bence başarabilmemizin yolu sorumluluk almaktan geçiyor. Ben sadece kendimi geliştireyim, kendi yeteneklerimi geliştireyim, en konforlu hayatı yaşayabilmek için gerekli olan her şeyi yapayım zihniyetini terk etmeliyiz. Toplumsal ve insani değerleri yaşatabilmek ve geliştirebilmek için gerekli olan mücadeleyi yapabilmek için kendimizi geliştirmeliyiz. Yönetim kadrolarından başlayarak ailenin en ufak bireyine kadar hukukun üstünlüğünü, devletimizin ulviliğini, bayrağımızın kutsallığını, vatanımızın bölünemezliğini, Allaha kul olarak her şeye karşı özgür olduğumuzu, Peygamberimizi, camimizi, ezan ve selamızı, güvenlik güçlerimizin milli bir gurur olduğunu tek ölçünün bilimsel normlar olduğunu benimseyerek yeni bir toplum anlayışı geliştirmeliyiz. Yine yurdumuzu düşmanlardan kurtaran Atatürk ve silah arkadaşlarıyla kahraman Anadolu insanını, Atatürk’ün milli kültür ve on asırlık devlet tecrübesiyle oluşturduğu ilkeleri ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak geliştirmek ve çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarmak bir devlet politikası olmalı ve milletimizin kızıl elması olmalıdır.

İlmin rehberliğinde yapacağımız dönüşümle insanlarımızda oluşacak bir şahsiyet inkılabı bir teknoloji hamlesine dönüşecek ve kuracağımız büyük Türk medeniyeti ile dünyaya insanca yaşayabilecekleri bir hayat tarzı armağan etmek bu milletin en büyük gururu olacaktır. Selam olsun şimdiden bu hamlenin mimarı olmak için mücadele eden medeniyet mimarlarına.

Related posts

BAŞYAZI: Ordumuzu Göz Bebeğimiz Gibi Korumalıyız. #13

Siyasetin Yasası Var

İran Ne Dost Ne Düşman