Ev 9. Sayı PKK Terörünü Bitirmek

PKK Terörünü Bitirmek

Tarafından Ali Kamil YILDIRIM

Hem PKK terör örgütü ve hem de İŞİD terör örgütü bağımsız örgütler değil, “vekâlet” savaşında taşeron örgütlerdir

 

Gerek Wilson Prensiplerinden neşet eden ABD siyaseti ve gerekse Siyonist siyasetin “büyük stratejisi” Irak, Suriye, İran ve Türkiye’yi etkileyecek “Kürt Devleti”nin kurulmasını öngörmektedir.

 

ABD’nin PKK’ya ihtiyacı vardır ve bizim “PKK’yı bitirme stratejisine” destek vermesi umuttan öteye geçmeyecektir. Umut üzerine de strateji kurulamaz.

 

Egemen ve onurlu her devlet “beka” sorununun çözümünü başkalarına ihale edemez. 

 

Türkiye’nin “beka” sorunun çözüm stratejisi  Kuzey Irak ve Kuzey Suriye birlikteliğinde “Teröristan”ın kurulmasının önlenmesinden geçmektedir ve meşru bir hedeftir. Son günlerde Türkiye’nin öncelikle K. Irak’taki terör örgütünü bitirmeye yönelik operasyonları artıracağı açıkça ilan edilmektedir.

 

Son günlerde PKK’yı bitirmek adına öncelikle Irak kuzeyinde geniş çaplı bir operasyon konuşulmakta ve bu maksatla Irak Yönetimi, Irak Kuzeyindeki Bölgesel Kürt Yönetimi ve ABD ile diyalog süreci yürütülmekte, devletin en üst düzey kademelerinden kararlılık mesajları verilmektedir. Temennimiz bu kararlılığın beklenen sonuçları vermesi ve Türkiye’nin bu prangadan kurtulmasıdır.

Türkiye 40 yılı aşkın zamandır PKK terörü nedeniyle on binlerce can kaybı ve yüz milyarlarca dolarlık maddi külfetle enerji tüketmektedir. Bu örgüt Irak’ın kuzeyinde üslenerek örgütlenmesine ve eylemlerine devam ederken, aynı örgüt sözde DEAŞ/İŞİD’le mücadele maskesiyle Suriye kuzeyinde de vekil ordu halinde örgütlenmiş ve eylemlerine devam etmektedir. Böylesine bir enerji israfına rağmen Türkiye nasıl oluyor da gerçek manada “beka” sorunu ile yüz yüze gelebilmektedir? Bir terör örgütüyle koskoca bir Türkiye bunca yıldır neden baş edememektedir? Neden beka sorunu ile karşı karşıya kalmaktadır? Bu sarmaldaki çıplak gerçek hem PKK terör örgütünün ve hem de İŞİD terör örgütünün bağımsız örgütler değil, “vekâlet” savaşında taşeron örgüt olmalarında yatmaktadır. Bu örgütlerin işverenleri anılan örgütlerin “bitirilmesine” geçmişte izin vermedi, gelecekte de izin verecek midir?

 

Sorunun kökeni

ABD’nin Birinci ve İkinci Körfez savaşlarının önemli sonuçlarından birisi Irak’ın parçalanması ve kuzeyde, Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin (IKBY) meşruiyet kazanması ise ikinci önemli bir sonuç da İŞİD terör örgütünün türemesine neden olmasıdır. ABD’nin bu bölge ile ilgili stratejik madalyonunun bir yüzünde enerji kaynaklarına çökme aç gözlülüğünü, öbür yüzünde ise sözde Wilson Prensiplerini görürüz. Sevr Anlaşmasında ABD’nin Wilson Prensipleri etkin olduğu gibi, bu devlet Lozan Antlaşmasını da onaylamamıştır. Gerek Wilson Prensiplerinden neşet eden ABD siyaseti ve gerekse Siyonist siyasetin “büyük stratejisi” Irak, Suriye, İran ve Türkiye’yi etkileyecek “Kürt Devleti”nin kurulmasını öngörmektedir. Çünkü ABD tarafı bunu zaten Büyük Ortadoğu Projesi ile ilan etmiş bulunmakta ve bugünlerde bu strateji doğrultusunda geri dönüşsüz adımlar atılmış bulunmaktadır. İşte bizim “Beka” sorunumuz da buradan kaynaklanmaktadır.

Beka sorunu yaratan asli unsur, ABD’nin hem Irak’ta ve hem de Suriye’de PKK terör örgütünü büyük stratejisinin askeri gücü olarak kullanmasıdır. Maalesef Türkiye “açılım sürecine” ikna edilirken ABD’nin ve Siyonist ideolojinin amacı da buydu. Gelinen noktada Türkiye’nin “beka” sorunun çözüm stratejisi ise Kuzey Irak ve Kuzey Suriye birlikteliğinde “Teröristan”ın kurulmasının önlenmesinden geçmektedir ve meşru bir hedeftir. Son günlerde Türkiye’nin öncelikle K. Irak’taki terör örgütünü bitirmeye yönelik operasyonları artıracağı açıkça ilan edilmektedir. Eğer bu hareketlenme iç politikaya yönelik değilse, çok hayati bir hamle olarak görülmelidir. Peki, bu nasıl mümkün olacaktır, ya da mümkün olacak mıdır?

 

Irak’ta mevcut durum

 

Türkiye’nin Irak’ta PKK’yı bitirme stratejisinin kaçınılmaz taraflarının Merkezi Irak, Barzani Yönetiminde ve Erbil konuşlu Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), Talabani yönetiminde ve Süleymaniye konuşlu Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), İran ve elbette ABD olduğu görülmektedir. Bu mücadeleye şimdilik Merkezi Irak Yönetimi ve KDP’nin olumlu yaklaştığı, buna karşın KYB’nin bu mücadelede PKK yanlısı tavır sergileyeceği gözlenmektedir. Bu konuda belirleyici unsurun ABD tarafı olduğu bir gerçektir. Bunun ölçütü ise ABD’nin Irak’ta PKK’yı bitirme niyetinin olup olmadığıdır. Dolaysıyla Türkiye’nin PKK ile mücadele stratejisinin başarı derecesi ABD tutumunda gizli kalmaktadır.

 

Merkezi Irak Yönetimi

Irak’ın kuzeyi anayasal olarak Merkezi Irak Yönetiminin hükümran sahası olmasına karşın, bölge Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin (IKBY) fiili hâkimiyeti altındadır. Merkezi Irak Yönetimi, hükümranlık alanındaki bir bölgede komşu ülkesine yönelik bir terör örgütünün barınmasına ve eylem yapmasına göz yummamalı ve tedbir almalıdır. Ancak Irak’ın bunu sağlayacak gücü olmadığı gibi niyeti de yoktu. Son dönemlerde PKK’yı yasa dışı örgüt olarak tanıyan Merkezi Irak PKK’ya karşı mücadelede Türkiye ile işbirliği yapmaya hazır olduğunu açıklanmaktadır. Merkezi Irak Yönetiminin ABD ve İran’a rağmen bu işbirliğinde sınırlarının ne olacağı ise henüz belirli değildir. Ayrıca Irak’ta İran yanlısı Haşdi Şabi yapılanması, 230 bini aşkın bir askeri güçle Irak ordusundan daha güçlü bir konumdadır. İran bu ülkenin devlet yapısının kılcal damarlarına girmiş bulunmaktadır. İlave olarak Irak’ta hala ciddi ölçüde bir İŞİD tehdidi devam etmektedir. Bu durumda Merkezi Irak Yönetiminin ABD ve İran etkisiyle alabileceği farklı tutumlar ise Türkiye’nin Irak’ta PKK’yı bitirme stratejisinde zafiyete yol açabilecek ilk muğlaklık olarak görülmelidir.

 

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKYB)

Diğer yandan Irak’ın kuzeyindeki Kürt Bölgesel Yönetimi iki gruptan oluşmaktadır. Birincisi Erbil merkezli KDP, diğeri ise Süleymaniye merkezli KYB’dir. Genel görüntüde Barzani yönetimindeki KDP, PKK ile ihtilaf halindeyken KYB ise açıkça PKK’ya destek sağlamaktadır. Ancak her iki grup ABD ile yakın işbirliğindedir. ABD, Suriye’deki PKK/YPG unsurlarının teknik seviyedeki eğitimini Talabani yönetimindeki KYB kontrolündeki bölgede yaptırmaktadır. Bunun yanı sıra ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük konsolosluğu Erbil’de kurulmakta, ABD buradaki askeri üssünü genişletmekte ve yığınaklanmasını buraya kaydırmaktadır. Bu nedenle KDP’nin tavrı, ABD telkini ile sınırlı kalma riski taşımaktadır. Yani ABD, banisi olduğu KDP’yi frenleyebilir. Bu durum PKK’nın Irak’ta bitirilmesi aksine daha geniş bir alanda tutunmasına yol açabilir. KDP’nin Türkiye’nin terörle mücadele stratejisine desteği ve destek derecesi ise diğer bir muğlak noktayı oluşturmaktadır.

 

ABD

Türkiye’nin PKK terörü ile mücadelesinde muğlak noktaların en önemlisi ABD’nin kurumsal yapısı ve onun Ortadoğu stratejisidir. ABD’nin “Ortadoğu’dan çekileceği” gibi beklentiler üzerine strateji geliştirilemez. Kaldı ki ABD, Irak-Suriye bağlantılı “Kürdistan” kurma hedefinin son aşamasına yaklaşmaktadır. Bunun için Irak’ta KDP ve KYB’ye, Suriye’de ise PKK’ya ihtiyacı vardır. Projenin daha ileri aşaması, bu oluşumu Türkiye ve İran’a yayma olduğuna göre ABD’nin Irak’ta ve Türkiye’de PKK’ya ihtiyacı olacaktır. Özetle ABD’nin PKK’ya ihtiyacı vardır ve bizim “PKK’yı bitirme stratejisine” destek vermesi umuttan öteye geçmeyecektir. Umut üzerine de strateji kurulamaz.

ABD, PKK’yı bölgede taşeron güç olarak kullanırken, müttefiki Türkiye ile diğer alanlarda işbirliğini geliştirmek için Türkiye’nin PKK ile mücadelesinde “aşamalı bir yaklaşım” sergileyebilir. Bu bağlamda PKK’nın Irak’tan süpürülerek Suriye’ye geçmesi tercih edebilir ki yüksek ihtimalle bu mümkündür. PKK insan gücü ile Suriye kuzeyinde sözde Suriye Kürt Bölgesel Yönetimini (SKBY) kurup, pekiştirebilir. Bu aşamadan sonra sıra IKBY ve SKBY’nin bütünleşmesine gelecektir. Bu aşamaya geldikten sonra ABD, PKK’yı düşman ilan ederek, söz konusu yeni oluşumun Kürt halkının meşru iradesi olarak sunmaya başlaması pek muhtemeldir. Yani ABD’nin en iyi ihtimalle “PKK’yı bitirme” stratejisine desteği ancak bu aşamadan sonra mümkün olabilecektir. Bu sonuca ulaşmanın önemli bir şartı ise Irak ve Suriye kuzeyindeki Kürt Yönetimi oluşumunun Türkiye tarafından zımnen de olsa kabul edilmesi olacaktır.

 

Türkiye

Bu noktada kritik bir soru gündeme gelmektedir. Türkiye Suriye’de ve Irak’ta Kürt oluşumuna mı karşıdır, Teröristan oluşumuna mı? Doğal olan, egemen bir ülkenin iç işlerindeki demokratik süreçlere bağlı olarak gelişen durumlara karışmamaktır. Ancak, hem Irak’taki hem de Suriye’deki oluşumlar demokratik bir süreç olmadığı gibi başta ABD olmak üzere dış güçlerin askeri zorlayıcılığı ile ortaya çıkmıştır veya çıkmaktadır. Her iki ülkedeki bu oluşumlar ya PKK’yı himaye etmiş ya da Suriye örneğinde olduğu gibi oluşumun silahlı gücünü PKK oluşturmuştur. O nedenle komşu ülkelerdeki Kürt oluşumu ile PKK’yı ayrı mütalaa etmek pek mümkün görünmemektedir. Bu nedenle “Teröristan” olarak anılması doğal ve doğrudur. Ayrıca Irak ve Suriye’de sürdürülmekte olan Kürt oluşum sürecine, Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) penceresinden bakıldığında bu konfederatif oluşumun Türkiye’yi de kapsadığı daima akılda tutulmalıdır. Yani bu durum Sevr sürecine dönüş demektir ve bu süreçte PKK’ya ihtiyaç duyulmaktadır. 

Terör örgütünün Irak’tan temizlenmesi ile Suriye’den temizlenmesi birbirinden farklı mücadele yöntemlerini gerektirecektir. Irak’tan PKK’nın temizlenmesinin fiilen ve siyaseten daha mümkün olduğu düşünülebilir. Nitekim Türkiye’nin ilk safhada başlatmak istediği girişim bu ülkeye yöneliktir. Ancak mücadele stratejisini kırılgan bölgesel aktörlere ve ABD’ye dayandırmak yerine, uzun zaman alsa bile özgün yeteneklerle ve özgüvenle hareket etmesi en doğru seçenek olacaktır.

Esas itibarıyla bölgede ismi Kürdistan veya Teröristan olan bir oluşuma yönelik en doğru çözüm, soruna doğrudan muhatap olan devletlerin işbirliği ile mümkün olacaktır. Bu nedenle Türkiye, Irak, Suriye ve İran arasında başlatılacak diyalog ve işbirliği süreci önem arz etmektedir. Bu bağlamda başlatılacak sürece ABD tarafı da uzun süre kayıtsız kalamayacaktır. Uzun zaman alacak olsa bile bu stratejiden vaz geçilmemelidir. Akılda tutulması gereken en önemli gerekçe sorunun tüm bu ülkeler için “beka” sorunu olduğu gerçeğidir. Egemen ve onurlu her devlet “beka” sorununun çözümünü başkalarına ihale edemez. 

                                                                                                   

You may also like

Yorum Bırakın

Hakkımızda

İlimle, hikmetle, akılla, tarihten ders alarak ve tüm insanlığı Uyanışa davet ediyoruz.
UYANIŞ, asırlardır darbelenen inleyen milletin derdine dil olmak için yola çıkan millet evlatlarının sesidir.

Hak ve Millet Davasının Sesi Uyanış Dergisi 2024

Are you sure want to unlock this post?
Unlock left : 0
Are you sure want to cancel subscription?
-
00:00
00:00
Update Required Flash plugin
-
00:00
00:00