Ev 5. Sayı Şahitler ve Yeminler

Şahitler ve Yeminler

Tarafından Rabia EDİBALİ

İşte bu yüzden ölüler ardından Yasin, Vakıa ve Mülk okuruz: Yeminlerimizin ve şehadetimizin idraki içinde yapılacak güzel ameller için…

“Yolun doğrusunu gösteren Allah’tır.” (Nahl 9)

Bilen var mı, gerçekten sevdiğiniz birinin sesini neden özleriz?

Kanaatimce bu, bazı insanların, dimağınızda bir çerağ yanmasına sebep olacak imana ve ilme malik olmalarındandır. Seslerinde ve sözlerinde merhametli bir adalet, hikmetli bir nasihat, Hakk’a yönelten bir feyz bulacağınızdan eminsinizdir.

Özlediğiniz ses aslında bu hissi temsil eden ruhtur. O ses ile ruhunuzu huzur, sükûnet ve teslimiyet ile engin ufuklarda süzülmeye hazır bir kırlangıç gibi hissederken, aynı zamanda kalbinizi ve aklınızı şahlanmış bir at gibi doludizgin koşmaya hazır bulursunuz. Tek bir cümleleri ve bazen sadece bakışları buna kabildir.

Rahmetli babam Aykut Edibali, bana bu hissi tattıran, gerçekten kul olabilmenin seyrü seferinde yaşanacak maceraları dört gözle beklemeye sebep olan bir tevazu abidesiydi. Cenab-ı Hakk, onu ve kul olmanın şuuruna ermemize vesile olan tüm sabikunu, Kevser havuzunun başına dek, an be an merhameti ile kuşatsın.

Rahmetli Aykut Edibali gibi, bir sözü bana bin nur oldu diyebildiğimiz âlimlerin kavradığı bir gerçek vardır. Ve bu gerçeğin nurudur aslında onlarda fark ettiğimiz ruh, o Allah’ın zamanda, mekânda ve gayede vahdaniyetidir. Çağırdıkları şey, feyzi ile yolumuzu aydınlattıkları şey BİRLİK İLKESİDİR.

Nedir Yeminimiz, Bize Kimden Miras Bu Şehadet Vefası?

Bu ilkeyi, Aykut Edibali bunu henüz 31 yaşında iken yayınladığı “Milli Bakış Açısı”[1] makalesinde “düşünce teorisi”nin yeniden sistemleştirilmesini izah ederken o kadar veciz bir şekilde ifade etmiştir ki, Cenab-ı Allah’ın vahdaniyet prensibini bu kadar kapsamlı tek cümlede anlatılmasına hayret etmemek elde değildir:

“Objektif varlığın bütüncül bilgisine ulaşmadıkça, parça parça olayların birbiriyle ilintisini kaybetmek ve olayların (problemlerin) sayısız çokluğu içinde bocalamaktan başka bir kazanç getirmeyecektir. Kâinatın ve hayatın zaman içinde kesintisiz ve parçalanmaz akışı, genel bir teori ile aydınlanmadıkça, bütün aksiyonlarımız temelsiz, hedefsiz ve belirsiz kalmaya mahkûmdur.”

Aykut Edibali’nin bahsettiği şey, aslında zamanın başlangıcından yani yeryüzüne insanın, insan-ı kâmil namzedi ve halife olarak gönderildiği o ilk günden verdiği AHDE – YEMİNE SADAKATinin, tarihin sonuna dek verilecek imtihanının bir bütün olduğu gerçeğidir. Nesilden nesile, nebiden nebiye, babadan oğula bir ahid, bir yemin yinelenir: Hakkı ile kul olma yemini[2]. Başkasının değil yalnızca Allah’ın kulu olma mertebesine ulaşabilme yemini: Vaad edilen İnsan-ı Kamil mertebesine ulaşma mücadelesi.

Bu yeminin şuurunda olmak, her toplumun hayatta kalış, kurtuluşu ve yücelişinin ilk şartıdır. Bu hayatta kalış sırrında, Aykut Edibali’nin “ifadesi ile toplumların kaderini belirleyen öncülerden[3] olabilmek ümidi her şuurlu ferdin gönlünde yatar. Çünkü Vakıa suresinin 10 ayeti kerimesinde bahsedilen önderler muhteşem bir mükâfat ile müjdelenmiştir. Bu ümidin gerçekleşmesinin tek yolu ahdini unutmayan ashab’ul yeminden[4] olmak ve toplumuna Maide suresinin 54 ayeti kerimesindeki ihtarını yapabilenlerden olmaktır:

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda mücahede eder, hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu, Allah’ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir.” (Mâide 5:54)[5]

Zira İmtihan Amele Dairdir

İşte Aykut Edibali’nin milletin evlatlarına kendi dili döndüğünce ikazı da bu şuura dayanır: Zamanın başlangıcından sonuna dek, kesintisiz sürecek bir ahdimiz var, yücelen bir medeniyet istiyorsanız, ikaz edin ve ahdinize uyun!

Ama malum, böyle âlim kişilere mübalağa ile kusur bulan da, akla hayale sığmaz meziyetler atfeden de çok olur. Böyle âlimlerin ilminden istifade edebilmek için hakikati bulmak isteyen araştırmacıların aklı, ona hücum edenlerle medihte (övgüde) ileri gidenler arasında hayretle şaşırıp kalır.

Rahmetli Aykut Edibali, sağ iken de kendisini çeşitli ithamlarda bulunan araştırmalar yayınlandı, kabul etmediği fraksiyonların erbabı imiş gibi sözler dolaştırıldı ama onun son yıllardaki tavrı bir cevap vermemek üzerine idi. Bunun sebebi aslında, kendisinin, aksiyonlarında, siyasetinde, daha gencecik bir delikanlı iken yazmaya başladığı eserlerinde yaşadığı inkişafın serencamıdır. O da artık her türlü delil ile ve her türlü münasip yol ile verdiği yanıtlardan sonra her beşerin vermesi buyrulan cevaba benzer bir cevap vermekte idi. Biz tarih yazacağız ama tarih bizi yazmayacak. Mükâfatı yalnızca Allah’tan bekleyeceğiz.”[6]

Bu cevap “Bekleyin, ben de sizinle beraber bekleyenlerden olacağım.”[7] demek değil de nedir? Bu cevap aslında verilecek en ağır cevaptır. Zira şehadet, dillerin değil ellerin, ayakların, taşların, duvarların şehadetine; herkesin kalbinin kendi aleyhine şahitlik edeceği güne ve şahitlerin en yücesinin hesap gününe, Allah’ın adaletine havale edilmiştir.

Şimdi, biz hala onun namından nam devşirmeye çalışan, ilminden kaynak göstermeden yol edinenlerden bir vefa beklemekte haksız mıyız? Haksızız… Bu beklemek ile konuşmak ile olmaz, yapmak ile olur. Zira imtihan amele dairdir. Rahmetli Aykut Edibali’nin hayat gayesini izah edecek çalışmalar yapamamak, çağırdığı şeyin yüce bir iman olduğunu yeterince tesirli şekilde dile getirememek ayıp olarak yeter. Daha gencecik bir delikanlı iken yayınladığı ve milyonların istifade ettiği “Kadroların Vazifeleri” eserinin nasıl olup da “sadece bir mukaddime” dediği, Kur’an’ın Aksiyon Öğretisi” eserine dönüştüğünü, bu serencamın seyr-ü seferini izah edememek ayıp olarak yeter.

Kemâl-İ Cehl İle Da’vâ-Yı İrfan Eylemek Olmaz

Fuzuli’nin dediği gibi, “Kemâl-i cehl ile da’vâ-yı irfan eylemek olmaz.”

Derdimiz ne Rahmetli Aykut Edibali’yi olduğundan başka göstermeye çalışanlar kervanına katılmak, ne de kusur avcılığı yapanlara cevap yetiştirmektir. Ancak, her eseri bir kültür mirasıdır ve kültürlerin böyle âlimlerin eserlerinin üzerine eserler oluşturarak sistemli bir yapıya dönüştüğünde medeniyet haline geldiğini hatırlatmak gerekir.

Bilim asla tek bir zümrenin malı olamaz, en beğenmediğiniz zümrelerin bile, onda payı vardır. Onu ve eserlerini, fikir dünyasının ilk amillerinden ve seyrü seferinden kopararak, menfaatlerine uygun yorumlamak isteyen kişilerin bile… Ne resuller ne de en kıymetli sahabeler (ra) sözlerinin ve davalarının özünün çarpıtılmasından kurtulamamıştır ki Rahmetli Aykut Edibali’yi kurtarmak haddimiz olsun. Ancak derdimiz odur ki, bu dünyadaki en temel sorumluluklarımızdan olan hakka şahitlik vazifemizi eda edebilelim, bir de şu hesabı verememe korkusu içimizi kemirmesin: Sözlerin eyleme dönüşmemesi de vefasızlıktır, yeri gelir ihanet olur.

Hz. İsa’nın hesap gününüzde sorgulanışının bize hatırlatılması ne dehşetli bir misaldir bizim için. İçimiz gider, kıyamayız mucizevî resule ve onun zatında “Hakkın uğrunda mücadeleye davet” edenlere iftira edenlere karşı gayretimize kamçı olur o ayet:

“Vakti (gelince) Allah: “Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, Allah’ı bırakarak beni ve annemi iki ilah edinin, diye sen mi söyledin?” dediğinde(ise O şöyle yanıt verecektir:)“Seni tenzih ederim, hakkım (ve haddim) olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse zaten Sen onu mutlaka bilirdin. Sen bende (nefsimde ve içimde) olanı bilirsin, ama ben Sende olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri (gaybleri) çok iyi bilen Sensin Sen(Ey Rabbim).” Maide 5/116[8]

Muhakkak, vakt-i merhun dolunca, toplumlarına, bir ikazı, bir daveti olan tüm resullere, onların gerçek mirasçısı olan âlimlere ve önderlere iftira edenler, onların itibarından itibar devşirenler ve onların hakka davet eden sesini yok etmeye çalışanlar, bu sözleri duyacaklar. Maalesef cehaletleri ve gafletleri de buna bir mazeret olamayacak, çünkü “Eğer cahil cehlinden ötürü mâzur sayılsaydı bilgisizlik ilimden üstün tutulmuş olurdu”[9]

Burayı Şekden ve Tekzibden Koru

Bu dua, Resulallahın Übey bin Kab (ra)’ya elini göğsünün üzerine koyarak yaptığı muazzam duadır. Bazı kimseler Übey bin Kab (ra)’ın, Kur’an’ı en iyi bilen sahâbîlerden oluşunu ve Resulallah’ın sağlığında bile fetva veren, tefsirleri[10] tasdik edilen bir ilme sahip olmasını istismar etmiştir.

Cenab-ı Allah, Resulallah’ın bu duası ile Übey bin Kab’ın sinesini muhafaza etse de ve onun adına Kur’an’daki sûrelerin faziletine dair birçok hadis rivayet edilmesine engel olmamıştır. Kısaca vazife iki tanedir: Sinelerimizi bu duaya layık hale getirmek ve adına hürmet ettiğimiz âlimlerimizin mirasını vahiy, akıl ve vicdan süzgecinden geçirmek!Vahiyle aklın, ilmin, sağduyunun, vicdanın ve geleneğin barışması zamanı çoktan geldi.”[11] Mekanik itaatlerimizi ve ritüellerimizi takva ile her bir niyetimizi Allah rızası ile ıslah etmedikçe… bu hakikati anlayamayan, dünyadaki saltanata erişemediği için öfkelenen[12] zavallılardan olarak kavuşacağız Huzur-u İlahi’de ecdadımıza… Yoksa Hz. İsa’nın kavmini reddetmesi gibi Resulümüz, âlimlerimiz, önderlerimiz de bizi reddedecek.

Sevgili Babam, livâü’l-hamd sancağı altında haşredilmeyi umduğumuz günde kavuşana dek, Allah’ın (cc) selam ve rahmeti sana ve senin gibi Allah’ın tevfikinden başka emeli olmayan tüm mü’minlerin üzerine olsun. ÖLÜLERİN ARDINDAN OKUDUĞUMUZ YASİN SURESİNDEKİ AHDE, VAKIA SURESİNDEKİ SABİKUN GİBİ İTAAT ETTİĞİNE ŞEHADET EDERİZ.

İşte bu yüzden ölüler ardından Yasin, Vakıa ve Mülk okuruz: Yeminlerimizin ve şehadetimizin idraki içinde yapılacak güzel ameller için…

“Yolun doğrusunu gösteren Allah’tır”. (Nahl 9)

[1] Aykut Edibali, “Milli Bakış Açısı”, YMM, 13.02.1973

[2] Yasin36/60-61 Elmalılı Hamdi Meali: “Ey Âdemoğulları! Şeytana tapmayın, o size apaçık bir düşmandır ve bana kulluk edin, doğru yol budur, diye size and vermedim mi?” (buyurulacak).

Bakara 2/38 Elmalılı Hamdi Meali “Onlara dedik ki: “Hepiniz oradan inin. Size benim tarafımdan bir hidayet rehberi geldiğinde, kim o hidayetçimin izinde giderse, onlar için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.”

[3] Öncülerin sosyolojik önemine pek çok makalesinde yer veren Aykut Edibali’nin “Kışkırtıcı ve sorumsuz Başlıklar” adlı makalesi en güncel ifadelere yer veren makalesidir. Makale Bayrak Dergisinin 1448 sayısında 1998 yılında yayınlanmıştır.

[4] Vakıa 56/27

[5] Elmalılı Hamdi Yazır Meali. Dikkate şayan olan bir hususu buraya ilave edelim. Bu yok oluş veya Allah’ın seçkin milleti olma özelliğinin yitirileceğine dair ikazının Kur’an’da üç gruba yapıldığını görmekteyiz. 1. Resullerinin davetine icabet etmeyip helak olan toplumlar (ör: Hûd 11:57), 2.Son Resulün (sav)döneminde ve sonrasında tüm insanlara (kafirliği ve münafıklığı tercih eden/ daveti reddeden tüm insanlara) 3. Resul Allah (sav)’ın davetine icabet ettiği halde (iman edenler), emirlerine ve ayetlerine uymayanlara ikazdır: bu emirler de özellikle “boşanma” (Nisâ 4:133), “infak” (Muhammed 47:38) ve “cihad”a ( Miade5/54) dairdir.

[6] Aykut Edibali, Kıbrıs’ın Önemi, Bayrak 1318

[7] Yunus 102

[8] Abdullah-Ahmet Akgül Meali

[9] İmam-ı Şafi, (el-Mens̱ûr fi’l-ḳavâʿid, II, 16-17)

[10] Übey bin Kab (ra) nın en güzel tefsirlerinden biri Hadid 12. Ayet-i kerimesine aittir. “O gün mümin erkeklerin ve mümin kadınların nurlarının (kendileriyle beraber) önlerinde ve sağ yanlarında yürümekte olduğunu görürsün. “Bugün size müjde var; altından ırmaklar akan cennetlerde ebedî kalacaksınız” (denir). İşte en büyük murada ermek budur.” Mealindeki ayeti kerimeyi Resulallah’tan rivayet ettiği şu hadis ile tefsir etmiştir: “Mü’min dört vasfından belli olur. Belâ ve musîbete maruz kaldığında sabreder. Nimet ve ikrâma mazhar olduğunda şükr eder, konuştuğu zaman doğru konuşur. Hükmettiği zaman adalete riâyet eder.” “Mü’min beş nûr içinde dönüp dolaşır”. “Onun sözü nur, ilmi nur, girdiği yer nur, çıktığı yer nûr ve kıyâmet günü gideceği yer nurdur.”Tababkat-ul-Kurra, İbnil Cezeri C.1 s31

[11] Aykut Edibali, Kur’an’ın Aksiyon Öğretisi, Sunuş, Bayrak Yayınları, 2000

[12] Öfkenin hidayete nasıl mani olduğu hk. Bkz. En’am 125

YASİN SURESİNDEKİ AHDE, VAKIA SURESİNDEKİ SABİKUN GİBİ İTAAT ETTİĞİNE ŞEHADET EDERİZ.

İşte bu yüzden ölüler ardından Yasin, Vakıa ve Mülk okuruz: Yeminlerimizin ve şehadetimizin idraki içinde yapılacak güzel ameller için…

“Yolun doğrusunu gösteren Allah’tır”. (Nahl 9)

—————————————————————————————————————————–

[1] Aykut Edibali, “Milli Bakış Açısı”, YMM, 13.02.1973

[2] Yasin36/60-61 Elmalılı Hamdi Meali: “Ey Âdemoğulları! Şeytana tapmayın, o size apaçık bir düşmandır ve bana kulluk edin, doğru yol budur, diye size and vermedim mi?” (buyurulacak).

Bakara 2/38 Elmalılı Hamdi Meali “Onlara dedik ki: “Hepiniz oradan inin. Size benim tarafımdan bir hidayet rehberi geldiğinde, kim o hidayetçimin izinde giderse, onlar için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.”

[3] Öncülerin sosyolojik önemine pek çok makalesinde yer veren Aykut Edibali’nin “Kışkırtıcı ve sorumsuz Başlıklar” adlı makalesi en güncel ifadelere yer veren makalesidir. Makale Bayrak Dergisinin 1448 sayısında 1998 yılında yayınlanmıştır.

[4] Vakıa 56/27

[5] Elmalılı Hamdi Yazır Meali. Dikkate şayan olan bir hususu buraya ilave edelim. Bu yok oluş veya Allah’ın seçkin milleti olma özelliğinin yitirileceğine dair ikazının Kur’an’da üç gruba yapıldığını görmekteyiz. 1. Resullerinin davetine icabet etmeyip helak olan toplumlar (ör: Hûd 11:57), 2.Son Resulün (sav)döneminde ve sonrasında tüm insanlara (kafirliği ve münafıklığı tercih eden/ daveti reddeden tüm insanlara) 3. Resul Allah (sav)’ın davetine icabet ettiği halde (iman edenler), emirlerine ve ayetlerine uymayanlara ikazdır: bu emirler de özellikle “boşanma” (Nisâ 4:133), “infak” (Muhammed 47:38) ve “cihad”a ( Miade5/54) dairdir.

[6] Aykut Edibali, Kıbrıs’ın Önemi, Bayrak 1318

[7] Yunus 102

[8] Abdullah-Ahmet Akgül Meali

[9] İmam-ı Şafi, (el-Mens̱ûr fi’l-ḳavâʿid, II, 16-17)

[10] Übey bin Kab (ra) nın en güzel tefsirlerinden biri Hadid 12. Ayet-i kerimesine aittir. “O gün mümin erkeklerin ve mümin kadınların nurlarının (kendileriyle beraber) önlerinde ve sağ yanlarında yürümekte olduğunu görürsün. “Bugün size müjde var; altından ırmaklar akan cennetlerde ebedî kalacaksınız” (denir). İşte en büyük murada ermek budur.” Mealindeki ayeti kerimeyi Resulallah’tan rivayet ettiği şu hadis ile tefsir etmiştir: “Mü’min dört vasfından belli olur. Belâ ve musîbete maruz kaldığında sabreder. Nimet ve ikrâma mazhar olduğunda şükr eder, konuştuğu zaman doğru konuşur. Hükmettiği zaman adalete riâyet eder.” “Mü’min beş nûr içinde dönüp dolaşır”. “Onun sözü nur, ilmi nur, girdiği yer nur, çıktığı yer nûr ve kıyâmet günü gideceği yer nurdur.”Tababkat-ul-Kurra, İbnil Cezeri C.1 s31

[11] Aykut Edibali, Kur’an’ın Aksiyon Öğretisi, Sunuş, Bayrak Yayınları, 2000

[12] Öfkenin hidayete nasıl mani olduğu hk. Bkz. En’am 125

You may also like

Yorum Bırakın

Hakkımızda

İlimle, hikmetle, akılla, tarihten ders alarak ve tüm insanlığı Uyanışa davet ediyoruz.
UYANIŞ, asırlardır darbelenen inleyen milletin derdine dil olmak için yola çıkan millet evlatlarının sesidir.

Hak ve Millet Davasının Sesi Uyanış Dergisi 2024

Are you sure want to unlock this post?
Unlock left : 0
Are you sure want to cancel subscription?
-
00:00
00:00
Update Required Flash plugin
-
00:00
00:00