Ev 11. Sayı Sessiz İstila Mülteci Politikaları Milli Varlığımızı Tehdit Ediyor

Sessiz İstila Mülteci Politikaları Milli Varlığımızı Tehdit Ediyor

Tarafından Hacı Ali ÖZDEMİR

30 Haziran 2024 günü Kayseri’de Suriyeli bir kişi, Suriyeli 5 yaşındaki bir çocuğa cinsel istismarda bulunduğu sırada yakalandı. Bunun üzerine tepki gösteren bir grubun taşkınlıkları sonucunda olaylar oldu. Selçuklu, Osmanlı ve Danişmentgazi mahallelerinde kalabalık gruplar yabancılara ait bina ve işyerlerine sadırdılar. Olaylar büyüyerek yurdun çeşitli yerlerinde yabancılara karşı eylemler yapıldı. Suriye sınır boylarında yaşayan Suriyeliler Türk bayraklarına saldırıda bulundular. İçişleri bakanlığından yapılan açıklamaya göre gözaltına alınan 1065 kişiden 28 nin tutuklandığı 187 kişi hakkında adli kontrol kararı verildiği açıklandı.

            

Suriyelilerin karıştığı çeşitli suç olayları iktidarda bulunan kaynaklar tarafından örtbas edilmeye çalışılmasına rağmen, istatistiklere göre adli vakalarda, Suriyelilerin karıştığı suç olayları % 45 seviyelerine çıkmıştır. Ağırlıklı suçların başında hırsızlık gelmektedir. Bunu takiben taciz ve sataşma, gürültü kirliliği, huzursuzluk, şiddete başvurma gibi suçlar adli vakalardan anlaşılmıştır. Olaylardan birkaç çarpıcı örnek vermek gerekirse şunlar hatırlanabilir:  

2022 Mayıs ayında Esenyurt’ta 10 yaşındaki çocuğa bir mültecinin taciz etmesi sonucunda halkın galeyana gelip, sokağa dökülmesi.

2022 Haziran’da Ataşehir’de Selahattin Çelik’in ölümü ile sonuçlanan kavga nedeni ile halk sokaklarda gösteri yapmıştı.

10 Ağustos 2021 tarihinde Ankara Altındağ’da parkta bıçaklanarak öldürülen Emirhan Yalçın olayından sonra halk Suriyelilerin dükkânlarına saldırdılar. Altındağ’da yerleşik Suriyeliler resmi makamlarca başka yerlere tahliye edildiler. 

Afgan mülteci tarafından Haziran 2021 de cinsel saldırıya uğrayıp, hayatını kaybeden 17 yaşındaki Ayşegül Aydın olayı haftalarca protestolara muhatap olmuştu. 

2016 yılı dört kişilik mülteci grubunun bıçaklı saldırısı ile öldürülen Mehmet Bayraktar olayı Beyşehir halkının sokaklara dökülmesine neden olmuştu. Hafızalarda tazelenen başka olayları da saymak mümkündür.

SIĞINMACI VE MÜLTECİ

 

28 Temmuz 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin 1A maddesinde belirlenen tarife göre mülteci:

 “Irkı, dini, uyruğu, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu devletin ülkesi dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yahut uyruğu yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu zulüm korkusu nedeniyle dönmek istemeyen kişilerdir.”

Bu tarifte geçen nedenlere göre bir ülkeye gelenlere hukuki anlamda sığınmacı denmektedir. Sığınma talebinin ülke yönetimince kabul edilmesi neticesinde kavuşulan statüye de mülteci denmiştir. Hukuken mültecilerin sığındıkları ülkedeki konumlarını o ülkenin kanunları belirlemiştir. Mülteci kimliği alan insanların medeni hallerinde bir değişim olmamaktadır. Ancak sığınılan ülkede mültecilikten vatandaşlığa kabul edilerek yeni kimliğe kavuşan kişilerde medeni hakların kullanılması niteliğinde bir değişim olmuş demektir. Vatandaşlığa kabul edilen bu kişilere ülkenin asıl vatandaşları tarafından göçmen denilmektedir. Göçmenlere yerli halk tarafından genelde yabancı gözü ile bakılmaz, aynı milletten kabul edilir. Bir yabancı vatandaşlığa kabul edilince ülkenin gerçek sahipleri çilekeş vatandaşlar gibi aynı hukuki haklara, hükümlere sahip olmaktadırlar.

 

 Yıllardır siyasi Kürtçülük terörizmini temizleyememiş olan Türkiye’nin yeni bir azınlık problemiyle uğraşmak mecburiyeti ortaya çıkmak üzeredir. Türkiye nüfusunun %10’u kadar sığınmacı bulunan ülkede, bir süre sonra azınlık hakları bahanesi ile başkaldırmayacakları garantisini nereden alacaktır? Ülke sessiz bir istila altına girmiştir. Kim masumdur, kim haindir? Bilinmiyor. Sığınmacı kafilesi içinde gelenlerin kaç tanesi casustur, kaç tanesi terör örgütü üyesidir? Bunların kimlikleri tespit edilerek kayıt altına alınabiliyoru? Yer yer yabancılara daha fazla hürriyet, daha fazla haklar tahsis edilirken şehirlere rastgele yerleşen bu insanlara ne kadar güveneceksiniz?

Türkiye, UNHCR raporlarına göre son 30 yılda dünyada en fazla sayıda mülteci ve sığınmacıya ev sahipliği yapan ülke unvanına kavuşmuştur. Ülkeye gelen sığınmacıları 1951 sözleşmesine göre bu vatana yerleştirme en çok tercih edilen bir çözüm olmuş. 2014 yılından bu yana mültecilere öz vatandaşından daha fazla itina ile haklar tanıyan Türkiye batılı ülkelerden, Avrupa ülkelerinden bu hususta tam not almış.

Sığınmacı Olmak, Masum Bir İstek midir?

 

Yirmi beş yılı aşan bir süredir BOP Projesine dayalı olarak, devam eden Ortadoğu savaşları, bölgedeki huzursuzlular insanları tedirgin etmektedir. Savaşın acımasız sonuçları ile evleri yıkılan, hayatları kaybolan insanlardan geriye kalanlar, yetimler, kimsesizler canlarını kurtarmak, namuslarını korumak için yurtlarını terk ederek göç etmeye başlamışlardır. Can ve mal güvenliğinin olmadığı, bomba gürültülerinin arasından sığınacak bir yurt arayan çaresiz insanlar göç etmeye başlamaktadırlar. Bir terörist saldırısına maruz kalarak, ya da tecavüze uğrayıp namusunun kirletilmesinden sakınarak ölüm pahasına yollara düşmenin ızdırabını yaşayan insanlar sığınacak yer aramaktadırlar. Sahipsiz, ya da yetim kalmış çocuklar organ mafyasının eline düşerek kurban edilmekten nasıl kurtulacaktır? Ticari meta haline dönüşmeden sığınacak bir kurtarıcı aramaktan başka çözümü bulunmayan insanlara merhamet ve insaf ile davranacak bir ocak gerekmez mi? Türk milletinin töre ve inançları gereği, yolda kalmış, evi yıkılmış, sahipsiz, biçare, yardıma muhtaç insanları konuk etme duygusu aziz milletimiz için dün olduğu gibi her zaman devam etmiştir. Türkiye komşu ülkelere nispeten yüksek refah ve coğrafi konumu nedeni ile töre ve inancının gereği tarih boyunca pek çok göç dalgasına maruz kalmış ve kabullenmiştir. Türk milletinin insancıl iyi niyet duygularını istismara yönelik uygulamaların da olduğu dikkatlerden kaçmamaktadır.

Savaşın acımasız saldırısından vatanını korumak için savaşmak yerine başka bir ülkeye kaçmak isteyenlerin tespit edilmesi gerekmez mi? Vatan savunmasında görev alarak düşmanla savaşmak yerine para ve servetini alarak bir başka ülkeye kaçmak isteyenlerin toplanarak, askerliğe uygun olanların tespit edilip cepheye gönderilmesi gerekmez mi?

Uzun yıllardan beri krallıkla yönetilen ülkelerde demokrasi ve insan hakları adına iç ayaklanmalar ateşlenmeye başlamıştır. Kasım 2010 tarihinde Tunus’ta bir seyyar satıcının kendisini yakması ile başlayan protestolar hükümetin dağılması ile sonuçlanmıştı. Kral Zeynel Abidin bin Ali ülkesini terk etmişti. 2011 yılı boyunca olaylar hızla gelişip bütün Arap dünyasını sarmıştı. Fas, Cezayir, Lübnan, Ürdün, Umman, Sudan, Suudi Arabistan, Yemen, Mısır, Libya, İran, Irak, Kuveyt, Batı Sahra, Bahreyn, Moritanya ve Cibuti ülkelerinde Arap baharı(?) müjdesi ile yönetimleri değiştirmeye yönelik eylemler gerçekleştirilmiştir.

Komşumuz Suriye’de Arap Baharı Kanlı bir iç savaşa dönüşmüştür. Suriye’deki din ve mezhep ayrılıkları, ideolojik terör örgütlerinin silahlı müdahaleleri ve süper güçlerin destekleri ile kanlı çatışmalar sürdürülmüştür. BOP projesi kapsamında terörizmi temizleme, bölgeye insan haklarını, demokrasiyi ve serbest piyasa ekonomisini getirme vaadi ile savaşın alevi körüklenmiştir. Bu kapsamda Ortadoğu coğrafyasında irili ufaklı bir yığın etnik kabile devletçiklerinin oluşturulması planlanarak Arap Baharını karanlık bir sonbahara dönüştürme planı uygulanmaktadır.

2000 yıllarından sonra Suriye Türkiye ilişkilerinde önemli pozitif gelişmeler olmuştur. Arap Baharı ile patlayan karışıklıklardan Türkiye de çok etkilenmiştir. Türkiye’de, Suriye Ulusal Konseyi adıyla bir hareket merkezi oluşturulmuştur. Suriye sınırında bulunan mayınlar temizlenmiş, sınırdan geçişler kolaylaştırılmıştır. Türkiye Esat rejimine karşı yeni politikalar uygulamaya başlamıştır. Böylece rejimden ve savaştan kaçarak sığınmak isteyenlere kapılar açılmıştır.

Bir insan doğup büyüdüğü, nimetlerinden faydalanıp hayatını idame ettirdiği vatan topraklarını neden terk etmek mecburiyetinde kalmaktadır? Vatan sevgisi taşıyan, ecdadının kanıyla sulanmış toprakları yüreğindeki tarih birikimini söküp atarak terk etmek onuruna dokunan bir hareket olmalıdır. Vatan toprağını terk eden Suriye vatandaşlarının komşu Türkiye’ye misafir olarak sığınması ile Türk milletinin yüksek şerefini okşayan misafirperver ocağında ağırlanmaktadır. Ancak kabul edilen misafirlerin bu yüksek iyimserliğe uygun ve layık kimseler olup olmadığı da bilinmemektedir. Sığınmak isteyenler arasında PKK, PYD ve YPG militanlarının olup olmadığı da bilinmemektedir. Hükümetin aymazlığı konusunda yapılan işler ortadadır. IŞİD tehdidi karşısında Caber Kalesinde bulunan ata yadigârı, Süleyman Şah türbesi ve saygı karakolu terk edilerek taşınmıştı. 20 Mart 2014 tarihinde IŞİD terör örgütünün tehdidi ile vatan toprağı terk edilmiş, dalgalanan bayrak indirilmiştir. Saygı Karakolu ve Süleyman Şah türbesini koruyamadık.

 

Afgan Mültecileri

 

 ABD Yönetimi terör örgütü Taliban ile anlaşma yaparak 2021 yılında Afganistan’dan geri çekilmeye başlamıştı. ABD Afganistan’dan çekilirken Taliban hareketi ABD’nin boşalttığı toprakların yarısına yakın bölgelerini kontrolü altına almıştı. Terörist El Kaide ve Taliban örgütleri vekâlet savaşı diye adlandırılan “Hibrit Savaş” taktikleri doğrultusunda ABD ve İngilizler için silahlı çatışmaya devam etmekteydiler. Terör örgütlerini taşeron olarak kullanıp, savaş vekâleti veren ülkeler savaştan sonra ganimetleri toplayacaklardır.

ABD kuvvetleri Afganistan’daki işlerini yaparken dil bilen Afganlıları tercüman olarak kullanmaktadır. ABD’nin işine yaramayan Afganlılar ya öldürülüyor, ya da geriye ailesini, servetini, her şeyini bırakarak ülkeyi terk ediyor. Ölüm korkusu kan ve cesetler arasında acıyı, çileyi, sevdiklerini, vatanlarını unutturuyor. 30 yıllık kan ve gözyaşı mahşerini yaşayan insanlar hür dünyadan medet için göç yollarına diziliyorlar. 30 yıl kesintisiz devam eden savaş sonrasında milyonlarca Afganlı şehit olmuştur. Milyonlarca yetim, dul ve sakat olan gazilerin savaş sonrası yaşadığı evi, barınağı yıkılmış, yok edilmiştir. Ülke yıkılıp, harap olmuş insanlar yiyecek, giyecek ve tehlikelerden korunacak bir barınağa muhtaç olmuşlardır.

ABD Afganistan’ı boşaltırken geriye nasıl bir ülke bırakacaktır? Terör örgütü Taliban ABD’nin çalıştırdığı ve ABD ye hizmet eden kişileri belirleyip, onları tereddütsüzce katletmektedir. ABD güçlerine hizmet eden seçkin, kalifiye kişiler belirlenerek ABD askerleri tarafından koruma altında Amerika’ya götürülürken, hayatları tehlikede olan diğer kişilerin sığınmacı olarak ülkeyi terk etmelerini sağlamaktaydılar. Bu da Amerikan askerinin en insaflı tutumu oluyordu. Milyonlarca sığınmacı insanlar, Pakistan, İran, Türkiye gibi İslam ülkelerine gönderilmekteydi.

Sovyetlerin Afganistan çıkartmasından bu yana milyonları bulan sığınmacı Afganları Türkiye misafir olarak kabul etmiş, bunların çoğunu vatandaşı yapmış, birçokları ekonomik yatırım yaparak zengin olmuşlardır. Bütün bunların karşılığı Afganistan’da Türkiye lehine bir gelişme olmamıştır. Sadece Türkiye Cumhuriyeti NATO ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı nezdinde Afganistan’da huzur ve güven için bekçilik yapmış ve yapmaya devam etmektedir.

 

 

Uyuşturucu Trafiği

 

Savaş çılgınlığı içinde hayat sürdürmüş olan Afganlıların %90’ı haşhaş ekimi yapmaktadır. Özellikle savaş döneminde Afganistan’ın gelirinin %40’ı haşhaş ekimine bağlanmıştır. Kontrolsüz hayat şartlarında, Afganistan-İran-Türkiye-Avrupa çizgisinde uyuşturucu trafiği oluşmuştur. Türkiye uyuşturucu trafiğine engel olamadığı gibi, savaşan ülkelerden sığınmacı kabul etmesi tehlikeli bir iştir. Bir ülkenin namus ve iffetini korumak sınırlardan başlamaktadır. Kaldı ki göç eden Afganlılar, Suriye’den gelen sığınmacılar gibi aile olarak değil, genç kuşağı kapsamaktadır. Yaşları 18-25 civarında, tek başlarına gelen bu insanlar, hayatlarını ve ailelerini savaştan koruma endişesi yerine, korku arkasında gizlenen başka etkiler olmalıdır.

Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın üst düzey bir yetkilisi 2 Ağustos 2021 deki brifingde potansiyel bir göçmen akını için Afganistan’a komşu ülkelerle ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ile temasta olduklarını kaydederek, “Pakistan gibi bir yerde sınırlarının açık kalması önemli. İnsanlar kuzeye ya da İran üzerinden Türkiye’ye giderlerse ki Türkiye’ye bazı girişler olduğunu görüyoruz, bu kişilerin hem ülkeye girme hem de hükümete ya da UNHCR’a kaydolma imkânı var” diye konuşmuştu.

ABD’li yetkililerin verdiği bilgilere göre Afganistan’da ABD’ye hizmet etmiş olan 19 bin kişi aileleri ile birlikte 53 bin kişinin ülkeden çıkarılıp, İran yolu ile Türkiye’ye gönderilerek istihdamlarının sağlanıp, korumaya alınacak olması ve bunun için de Türkiye’yi adres göstermesi yapılan pazarlıkların sonucunda mı olduğu sorusunu akla getirmektedir. ABD ve CIA tarafından uzun dönem ABD ideallerine göre eğitilen bu kişilerin ülkemizde faaliyet göstermesi yeni kavga ve kargaşaların çıkmasına zemin hazırlamaz mı? 15 Temmuz hain girişiminde bulunan FETÖ’nün destekçisi ABD kendi yetiştirdiği, eğitimden geçirdiği taşeronlarına ikinci bir 15 Temmuz operasyonu yaşanmasına neden olabilir mi?  Dikkatli olmak gerekir.

Göçmenlerin Türkiye’de kalmaları için Batı sınırında, Yunanistan’da kapılar sıkı sıkıya kapatılarak, sert tedbirler alınmıştır. Bulgaristan da sınırını kapatmış, yakaladığı göçmenlere işkence yapılmakta, dövülmekte ve öldürülmektedir. Mülteciler Türkiye’ye çok kolay yollardan girebildikleri halde, Yunanistan, Bulgaristan gibi Trakya topraklarına girebilmeleri çok zordur. Deniz yolu ile, kara yolu ile kaçmaya çalışan mülteciler yakalandıkları zaman öldürülüyor, ya da sınır dışı ediliyorlar. Sınır dışı edilenlerin çoğu tekrar kaçak yollardan geri dönmektedirler. Suriye’de savaş hali olduğundan sınır dışı ilkeleri uygulanamıyor ve ülkesine ancak gönüllü olursa gönderilebiliyor. Genelde zor kullanmak suretiyle gönüllü dönüşe razı edilenler ülkelerine gönderildikten sonra tekrar kaçak yollardan geri dönüş yapıyorlar. Sınır güvenliklerinin arttırılmasının en önemli sonucu caydırıcılık değil, mültecinin daha yüksek risk almalarına sebep olmaktadır. Sınır denetimlerinin artması, mültecilerin sınır geçmek için daha yüksek bir fiyata satılan “hizmet sektörü”ne dönüşmektedir. Bu iş kayıt dışı önemli bir rant kapısı olmuştur.  Avrupa’ya bir tehdit olarak Türkiye batı sınır kapılarını açması mülteci akınına çözüm olmamıştır. Bu durumda Türkiye mülteci istihdamını kabul etmekle karşı karşıya kalmıştır.

 

Sayın Cumhurbaşkanımızın milletimizin dini hassasiyetlerinden hareketle, “muhacir – ensar”  örneği ile sığınmacıları Türk milletinin bağrına basarcasına kabulleneceği beklentisi meselenin çözümü değildir. Ortada muhacir de yok, ensar da yoktur. Toplum huzurunun bozulduğunu görerek “Suriyelileri ülkelerine göndereceğiz” derken, batıdan gelen tepkileri göğüslemek için “Suriyelileri göndermeyeceğiz” açıklamaları göstermiştir ki meselenin çözümü konusunda bir projemiz yoktur. Toplumumuz içinde sığınmacıların sosyal uyumluluğunu gerçekleştirecek ne gibi ekonomik ve eğitim programımız vardır? Hırsızlıklar, ahlaksızlık ve sahtecilikler, mala cana zarar verme, sosyal uyumsuzluklar ve yeni azınlık haklarının patlak vermesi gibi problemler polisiye tedbirlerle çözülemez. Günlük hayatta kullanılan Türkçe konuşma ve yazma dışında Arapça veya Kürtçe oluşumlar da istenen bir hak olma yoluna girmiştir. Bir adli hadise karşısında bütün yurtta bir anda meydan gelen olaylar işin vahametini açıklamaya yetmelidir. Bu işin sonuçlarını görür gibi oluyoruz. Aramıza yerleşen mültecileri nasıl kendimize benzer hale getirip vatandaş yapacağız? Ya da milli kimliğimizden taviz vererek mülteciler bizi kendilerine mi benzetecekler?

 

You may also like

Yorum Bırakın

Hakkımızda

İlimle, hikmetle, akılla, tarihten ders alarak ve tüm insanlığı Uyanışa davet ediyoruz.
UYANIŞ, asırlardır darbelenen inleyen milletin derdine dil olmak için yola çıkan millet evlatlarının sesidir.

Hak ve Millet Davasının Sesi Uyanış Dergisi 2024

Are you sure want to unlock this post?
Unlock left : 0
Are you sure want to cancel subscription?
-
00:00
00:00
Update Required Flash plugin
-
00:00
00:00