Ev 11. Sayı Suriye’de Gordion Düğümü Çözülebilir mi ?

Suriye’de Gordion Düğümü Çözülebilir mi ?

Tarafından Ali Kamil YILDIRIM

ABD Sevr Anlaşmasından bu yana Wilson Prensipleri adı altında bölgede (Türkiye dâhil) Kürt Devleti kurma hedefinden vazgeçmemiştir. Bu oluşum hem Türkiye için hem de Suriye için bir beka sorunudur.

İdlip “geleceğin Gazze’si” olarak adlandırılmakta, muhtemel bir çatışmada milyonlarca sığınmacı potansiyeli taşımaktadır. Çıkış Stratejisi için patlamaya hazır bomba gibidir. Bu bölgenin güvenliği sağlanmadan çıkış stratejisi tamamlanmış olamaz.

dünyada en fazla sığınmacı ve göçmen bulunduran ülke Türkiye’dir. Ortalama akıl bu rakamın Türkiye’nin geleceği için tehlike içerdiğini görebilmektedir.

 

Bugünün Çözümleri Yarının Sorunlarıdır.

Günümüzde Suriye’de Frigya’nın meşhur Gordion Düğümüne benzer, Türkiye’nin de taraf olduğu bir “Kördüğüm” oluşmuştur. Türkiye siyasi otoritesi tarafından, 2012 yılından beri katil olarak adlandırdığı Suriye Liderliği ile tekrar arkadaş olabileceğimiz, normalleşerek Suriye’nin toprak bütünlüğünü birlikte koruyacağımız, terörle birlikte mücadele edeceğimiz, sorunları çözmek için geç kalmamak gerektiği ifade edilir olmuştur. Türkiye başlangıçta diplomasi vizyonundan uzak, stratejisiz, öngörüsüz, sığ düşüncelerle atılan adımların bedelini ödemekle karşı karşıyadır. Kalıcı çözüm için geç kalınması halinde hergün biraz daha batağa saplanacağımız aşikârdır.

Bugüne Nasıl Gelindi?

2012 itibariyle iyi ilişki içinde olduğumuz Suriye ile neden düşman olduk? Suriye üzerinde hesabı olan uluslararası güçlerin hedefini biliyoruz. ABD ve İsrail Suriye kuzeyinde sözde Kürdistan kurarak Kuzey Irak’la birleştirmeyi, Rusya Suriye’ye yerleşerek Sıcak denizlere inmeyi, İran Şii kuşağını genişletmeyi hedeflemekteyken Türkiye nasıl bir milli hedef ortaya koymuştur? Görünen hedef Esat Rejiminin sonlandırılması ve İhvan kökenli yapının Suriye’de iktidar yapılmasıydı. ABD hedefine varmak için; bir yandan DEAŞ tehdidini yaratmış, diğer yandan Türkiye’nin PKK ile uzlaşmasını ve onun sınır dışına çıkması sürecini desteklemiştir. Sonuçta DEAŞ ile mücadele adı altında PKK kökenli askeri ve siyasi bir yapının Suriye’nin kuzeyine hâkim olmasını sağlamıştır. Böylece ABD sözde devletin temellerini oluşturarak hedefine ulaşmıştır. Rusya ise Suriye’nin daveti ile Doğu Akdeniz’e kalıcı olarak yerleşerek amacına ulaşmış, İran ise Şii kuşağının Irak-Suriye-Lübnan eksenini tamamlamıştır.

Ödediğimiz Bedeller

Peki, Türkiye başlangıçta belirlediği hedefine ulaşmış mıdır? Hayır. Görünürde Esat yenilmemiş, sözde ılımlı İslam yapısının iktidar olma şansı kalmamıştır. Türkiye’nin tek başarısı, süreç içinde belirginleşen sözde Kürdistan devletinin yayılma tehlikesine karşı askeri tepki vererek, üç ayrı askeri operasyonla, söz konusu yapının Akdeniz’e ulaşmasına engel olmuştur. Eğer başarı ise yaklaşık bu başarının bedelleri de ağır olmuştur. Bu bedeller özetle; 280’i aşkın şehit, Suriye kuzeyinde PKK’nın güçlenmesi, ABD yapımı ve PKK/KCK özlü sözde Kürdistan devlet alt yapısının komşumuz olması, Halep’in boşaltılması, sınırımızda ve himayemizde İdlip gibi yeni bir Gazze yaratılması, bu ülkeden 4.9 milyon kayıtlı sığınmacı kabul edilmesi, yüz milyarlar doları bulan ekonomik külfet ve insan gücü 15 bini geçen bir askeri varlığımızın Suriye’de tutulması olmuştur.

Kördüğüm

Her biri “kördüğüme” dönüşen bu sorunların benzerini hiçbir taraf ülke yaşamamakta, sorunlar dünyanın en büyük sığınmacı barındıran Türkiye üzerinde içtima etmiş bulunmaktadır. 10 yılı aşkındır verilen bunca mücadele sonunda geldiğimiz bu noktada, soruna nihai çözüm aramak için Suriye ile işbirliği düşüncesi, geçmişteki onlarca yanlışa rağmen elbette akılcıdır. Ancak bu iş o kadar kolay değil. Suriye ile normalleşerek sorunları çözüme kavuşturmak için Türkiye’nin önünde dev gibi en az beş temel sorun iç içe geçerek “kördüğüm” olmuş beklemektedir. Birincisi Suriye kuzeyinde ABD yapımı PKK/KCK güdümlü Teröristan sorunu, ikincisi destekleyip eğittiğimiz Özgür Suriye Ordusu’nun geleceği, üçüncüsü geçici koruma altındaki sığınmacıların geri gönderilmesi, dördüncüsü Türkiye himayesindeki İdlip Gerilimi Azaltma Bölgesi sorunu, beşincisi ise Suriye’deki Türk askeri varlığının geleceğidir.

Çözüm için Çıkış Stratejisinin bu beş temel soruna Türkiye çıkarlarına uygun kalıcı, egemenliğe, hukuka ve insan haklarına saygılı sonuçlar doğuracak bir strateji olmalıdır. Çözümün öncelikle Suriye olmak üzere çok taraflı işbirliğinden geçtiğini görmemiz gerekmektedir. Önce kördüğüme dönüşen her bir soruna özetle değinmekte fayda vardır.

1.ABD Yapımı PKK/KCK Güdümlü Teröristan

ABD tarafından türetilen DEAŞ tehdidi mücadele maskesinde, ABD yapımı olarak PKK/KCK taşeronluğunda Suriye kuzeyinde sözde Kürt devleti, gerçekte Teröristan kurulması gayretleri aralıksız devam etmektedir. Suriye Demokratik Kuvvetler adıyla demokrasi maskesi giydirilen bu oluşum, yakın gelecekte sadece PKK’nın işaret ettiği adayların seçilmesini öngören sözde demokratik seçimlerle meşruiyet kazanma gayretindedir. Bu oluşum Türkiye müdahalesiyle Akdeniz’e uzanmadan kesintiye uğramış olmakla beraber, ABD’nin ısrarlı desteğiyle ayakta kalmaktadır. ABD Sevr Anlaşmasından bu yana Wilson Prensipleri adı altında bölgede (Türkiye dâhil) Kürt Devleti kurma hedefinden vazgeçmemiştir. Bu oluşum hem Türkiye için hem de Suriye için bir beka sorunudur

2.Özgür Suriye Ordusu

2011 yılında muhalif Suriyeli subaylar tarafından kurulan bu ordu 15 bin kişilik bir güce kavuşmuş, ABD ve Türkiye desteği almış, 2012-2013 yıllarında Suriye’nin %50’sini kontrol etmiş, tüm dünya tarafından “ılımlı muhalif” olarak tanınmıştır. ÖSO’nun DEAŞ, Merkezi Suriye ve PKK baskısı ile kontrol sahası azalmıştır. 2016 yılında ABD PKK/YPG hamiliğine geçince, Türkiye desteği ile yeniden toparlanmıştır. Türkiye’nin Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarları operasyonlarında görev üstlenmiştir. ÖSO 30 farklı gruptan oluşmaktadır. 2019 yılında Suriye Milli Ordusu (SMO) adıyla yeniden teşkilatlanmıştır. Türkiye’nin askeri arlığının kontrol ettiği bölgelerde kamu hizmetlerinin sağlanması için Geçici Suriye Hükümeti kurulmuştur. Bu hükümet mevcudu 80 bine ulaşan SMO ile güvenli bölgelerde kamu hizmeti sağlamak ve ülkeye geri dönüşün güvenli altyapısını oluşturmak amacıyla Türkiye desteğini almaya devam etmektedir. Esat Yönetimi bu muhalif yapıyı “terörist” olarak adlandırmaktadır.

3.Geçici Koruma Statüsündeki Suriyeli Sığınmacılar

Göç İdaresi rakamlarına göre Türkiye’de sığınmacı sayısı toplam 4.9 milyonu buldu. Bu rakama 2.3 milyon düzensiz göçmen sayısı da ilave edildiğinde toplam rakam 8 milyona yaklaşmaktadır. Halen dünyada en fazla sığınmacı ve göçmen bulunduran ülke Türkiye’dir. Ortalama akıl bu rakamın Türkiye’nin geleceği için tehlike içerdiğini görebilmektedir. 230 bin sığınmacı Türk vatandaşlığına geçmiş bulunmaktadır. Bu sığınmacılara Mülteci/Muhacir diyemiyoruz, Sığınmacı diyemiyoruz, Geçici Koruma Altındakiler gibi hibrit bir tanımlamayı tercih ediyoruz. Çünkü Mülteciler, geri gönderme yasağına tabidir; yani, zulüm görecekleri ülkeye zorla geri gönderilemezler. Sığınmacı ise, mülteci statüsü kazanmak için başvuruda bulunan, ancak henüz başvurusu değerlendirilmemiş kişilere denir. Buna rağmen Türkiye Geçici Koruma altındakilere güvenli barınma, iş bulma hakkı, sağlık hizmetleri ve eğitim yardımı gibi Mülteci haklarından yararlanması sağlanmaktadır.

Yıllardır Ensar-Muhacir söyleminin peşine takıldık, ne onlar Muhacir ne de biz Ensar’ız.  Ancak bu söylem 4-5 milyon sığınmacının bünyesinde taşıdığı riskleri görmeye engel olmamalıdır. Nitekim riskler daha aşikâr hale gelmektedir. Unutulmamalıdır ki Pakistan 4,5 milyon Afgan mülteciyi kabul ettiğinden bu yana istikrar bulamamış, İstihbarat Örgütlerinin devşirmeleri sonrasında El Kaide ve Taliban’a dönüşmüştür. Keza Lübnan Filistinli Mültecileri almasından bu yana iflah olmamıştır.  Böylesine toplu göçlerin bünyesinde terör örgütleri, istihbarat örgütleri, insan, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı daima olmuştur. Ayrıca %5.6 doğum oranıyla demografik yaratmakta olduğu bir realitedir.  Son olaylarda ise Türkiye ve Suriye kaynaklı sosyal patlama riskleri taşımaktadır. Bu risklerden ABD, İsrail, PKK, Suriye, hatta İran ve Rusya memnundur. Memnun olmayan tek ülke Türkiye’dir.

4.Gerginliği Azaltma Bölgesi, İdlip

Bu bölge Türkiye’nin 175 km’lik sınırına komşudur. Merkezi Suriye ile ayırım hattını Türk askeri sağlarken, bölgenin kontrolünü silahlı ve cihatçı “Heyet Tahrir el Şam” (HTŞ) örgütü sağlamaktadır. Bu örgüt BM tarafından terör örgütü olarak tanınıyor. Bölgenin kamusal yönetimini yine aynı örgütün Ulusal Birlik Hükümeti tarafından deruhte edilmektedir. Bölge nüfusu 3.5 milyondur ve çoğunluğu Halep ve diğer bölgelerden transfer edilen muhalif ahaliden oluşmaktadır. Bu bölge “geleceğin Gazze’si” olarak adlandırılmakta, muhtemel bir çatışmada milyonlarca sığınmacı potansiyeli taşımaktadır. Çıkış Stratejisi için patlamaya hazır bomba gibidir. Bu bölgenin güvenliği sağlanmadan çıkış stratejisi tamamlanmış olamaz.

5.Türk Askeri Varlığı

Bugün için güvenli bölgelerin garantisi ve Teröristan’ın batıya uzanmasının engeli, insan gücü tahmini 15 bini bulan Türk askeri varlığıdır. Türk askeri varlığı bu bağlamlarda aslında Suriye Merkezi Hükümetinin de çıkarlarına hizmet etmektedir. Türk askeri üç bölgede doğrudan kontrol sağlamakta, bir bölgede ise çatışma önleme hattının kontrolünü sağlamaktadır. Fırat Kalkanı, Zeytin dalı ve Barış Pınarları Operasyonları ile tam kontrol altına alınan ve SMO ve Suriye Geçici Hükümeti ile işbirliği içinde yönetilen bölgeler sınırımızın 402 km’lik mücavir alanındadır. Türk askeri varlığı ayrıca İdlip Bölgesi ile Merkezi Suriye arasında gerginliği azaltıcı “himaye” görevi yapmaktadır. Oldukça riskli bölgede ve risklerle yürütülen bir görevdir. Türk askeri bu bölgede işgal ve ilhak için bulunmamaktadır. Ancak Türkiye güvenliğini tehdit eden riskler giderilmeden asker çekme düşünülmemelidir.

Çıkış Stratejisi

Geçmişte yapılan hatalara takılıp kalmadan acil bir Çıkış Stratejisine ihtiyaç vardır. Ancak sorunların onu yaratan zihniyet ile çözülemeyeceği aşikârdır. O nedenle Çıkış Stratejisi; diplomatik, güvenlik, mülki, adli, sağlık, demografi ve istihbarat gibi alan uzmanlıkları içeren “devlet aklı” ile oluşturulmalı, uygulamasında sadık kalınmalıdır. Yani yeni bir “U” dönüşe fırsat verilmemelidir. Bu strateji kapsamında öncelikle Suriye yönetimi ile işbirliği ve uzlaşı sağlanmalı, gereğinde Rusya İran, Irak ve Mısır dâhil bölge ülkelerinin de desteği sağlanmalıdır. Siyasi irade bu şekilde ortaya konduktan sonra Çıkış Stratejisi aşağıdaki prensipler üzerinde şekillendirilmelidir.

  1. Türkiye’nin hedefi Esat Rejimi değil, rejimin demokratikleşmesidir. Türk askeri Suriye’de demokratik istikrar sağlandıktan çekilecek ve kontrol ettiği bölgeleri Suriyeli otoritelere devredecektir.
  2. Terörle mücadelede işbirliği sağlanmalıdır. PKK güdümlü Teröristan’ın Suriye ile birlikte olması önlenmelidir. Çünkü bu oluşum hem Türkiye için hem de Suriye için bir beka sorunudur.
  3. Merkezi Yönetim, Suriye Milli Ordusunu terörist olarak görmektedir. Bazı yöresel haklarla SMO ve Geçici Suriye Hükümeti Merkezi Suriye Yönetimi ile uzlaştırılmalıdır.
  4. Türkiye’deki sığınmacıların geri dönüşü Suriye Hükümeti, Yerel Yönetimler ve Türkiye işbirliğinde sağlanmalıdır. Bu bağlamda risklerden arındırılmış bölgelere azami geri dönüşü önceleyen bir geri dönüş planı sağlanmalıdır.
  5. Türkiye’deki sığınmacılar hakkında gerçekçi envanter çıkarılmalı. İstihbarata dayalı olarak aralarına sızmış olan teröristler, insan ve uyuşturucu kaçakçıları, yabancı ajanlar derhal ayıklanmalı. Sığınmacıların önemli bir kısmının Türkmen asıllı olduğu unutulmamalı. Kalmak isteyenler için kapsamlı entegrasyon projesi geliştirilmeli.
  6. İdlip Bölgesine hâkim olan HTŞ’nin uluslararası tanınması için terörden vazgeçmesi ve silah bırakması gerekir. Bölgeye Halep ve diğer bölgelerden göç edenlerin Suriye Hükümeti ile işbirliği içinde geri dönüşüne imkân tanınmalı. O tarihe kadar Türk askerinin Çatışmanın Azaltılması Misyonu devam etmelidir.

Elbette böylesi bir stratejinin başarısı Merkezi Suriye Hükümetinin gönüllü katılımına bağlıdır. Bir düğüm iki uçtan çözülür, ülkesini geri kazanmak isteyen bir liderlik bu fırsatı kaçırmamalıdır. Bu Liderlik Şii ekseninin Suriye ve Lübnan’a uzanmasından dolayı İsrail ve ABD’nin hedefindedir. Atacağı yanlış adımlar ülkesinin kaderini daha da kötüleştirebilecektir. Ortalama akıl Suriye’ye Türkiye ile işbirliğini tavsiye etmektedir.

 

 

You may also like

Yorum Bırakın

Hakkımızda

İlimle, hikmetle, akılla, tarihten ders alarak ve tüm insanlığı Uyanışa davet ediyoruz.
UYANIŞ, asırlardır darbelenen inleyen milletin derdine dil olmak için yola çıkan millet evlatlarının sesidir.

Hak ve Millet Davasının Sesi Uyanış Dergisi 2024

Are you sure want to unlock this post?
Unlock left : 0
Are you sure want to cancel subscription?
-
00:00
00:00
Update Required Flash plugin
-
00:00
00:00