Ev Makaleler Tarihe ve Köklerine Yeniden Bakmak 2

Tarihe ve Köklerine Yeniden Bakmak 2

Tarafından Hasan ALÇELİK

Yeryüzünde hiçbir uygarlık tek bir inanç ve kültürün eseri değildir. Hem geçmişin izlerini yaşatır hem iletişim halinde bulunduğu diğer uygarlıklardan etkilenir hem de günün ihtiyaçlarına göre kendini revize eder.


İktidarların dini bir hükümranlık aracı olarak tercih etmelerinde, Roma ve İran siyaset tecrübesi etkili olmuştur. Avesta, kadim İran’ın, Muharref Tevrat, Musevilerin kutsal metni idi. Hıristiyanlığın İncil’i ise Roma İmparatorunun himayesinde düzenlenen İznik Konseyinde belirlenmişti. Böylece din ve bilim; sorunları çözmekten, yaşamı daha güzel kılmaktan uzaklaşmış, politikanın etki alanına girerek iktidarın ve muhalefetin kullanışlı aparatı haline gelmiştir.
İran ve Roma pratiklerinin benzerlerini başka pratiklerde görmek mümkündür. Emevi, Abbasi, Gazneli, Selçuklu, Fatımi ve daha başka devletlerden başlayarak günümüze kadar geçen süreçte pek çok yanlış uygulamaların olduğunu görmek mümkündür.

Merkezi Şam olan doğuda Orta Asya, batıda Atlas Okyanusu, kuzeyde Kafkasya ve güneyde Hint Okyanusuna kadar geniş ve çok kültürlü bir alanla iletişim halinde olan Emevi Devletinin siyasi kurumlarının gelişmesinde; yerel kültür ve yerleşik uygulamalar ile dirsek temasında bulundukları İran ve Roma yerleşik düzeninin geliştirmiş olduğu bürokratik uygulamaların etkisi olmuştur. Bunların, bürokratik yapının şekillenmesinde etkilerinin olduğu bilinmektedir.

Abbasi Devletindeki gelişmelerde ise Kureyş Arap iktidarının yanında Emevi muhalifi Araplar, Arap olmayan Müslümanlar (mevali/ki çoğunluğunu İranlılar ve Türkler oluşturuyordu), yıkılan İran yönetiminin kalıntısı bürokratlar ile Süryani, Zerdüşt, Hindu, Maniheist, Musevi din mensupları ve bunlardan İslam’a dönenlerin belirleyici olduğunu söylemek abartılı olsa da etkilerinin olduğunu söylemek mümkündür.

Bu durum İslam medeniyetinin; yenilikçi ve inkılâpçı özgünlüğünü ortadan kaldırmasa da adı geçen inanç ve kültürlerin o günkü İslam dünyası ile senteze girmesine ortam hazırladı. Geçmişten gelen birçok hastalığı ve problemi de beraberinde getirmekle kalmayıp, yeni sorunlar ve çatışmalara yol açtı.

Din Adına Dinin Esasına Savaş Açanlar

Bu bağlamda haricilik, şia, ehli sünnet mezheplerin doğup gelişmesinde iman veya pratikten çok siyasi yönelişlerin belirleyici olduğunu söylemek, oryantalist/müsteşriklerin iddiaları olmakla birlikte yer yer bu iddiaları haklı çıkaracak görece uygulamalar olmuştur.
Melez ve zalimleşen düzene birçok sahabe, tabiun ve onların izleyicileri, ehli beytten önemli simalar, mürcie, mutezile alimleri, Ebu Hanife ve Ahmet Bin Hanbel gibi iz bırakanlar karşı çıkmıştır. Yozlaşan düzene karşı Ebu Zer’den Ebu Hanife’ye kadar tavır alanlar iktidarlar tarafından baskı altına alınmış, mahrum bırakılmış, toplumlar da bu insanlara gereğince sahip çıkmak yerine iktidara biatı tercih etmiştir. Bu muhaliflerin bir kısmı ölümlerinden sonra berat etmiş, bir kısmı ise hâlâ sapkınlık veya isyankârlıkla suçlanmaktadır.

İslâm adına dinin sözde koruyucusu olduklarını iddia eden ve din adamı ya da ulemanın çoğunluğunu kendine bağlayan iktidar sahipleri, muhaliflere adeta savaş açtılar. Ne buyruluyordu; “İçinizden hayra çağıran, doğruluk ve güzelliği belirlenene özendiren, kötülük ve çirkinliğe belirlenenden sakındıran bir topluluk olsun…”(Al-i İmran 104.)

Yeryüzünde hiçbir uygarlık, tek bir inanç ve kültürün eseri değildir. Hem geçmişin izlerini yaşatır hem iletişim hâlinde bulunduğu diğer uygarlıklardan etkilenir hem de günün ihtiyaçlarına göre kendini revize eder. İslam uygarlığında da böyle bir iz, etkileşim ve revizyon doğaldır. Lakin, Kur’an doktrininin yıktığı eski uygulamaların yeniden canlandırılması, Kur’an’ın kıssalarla olumsuz örnekleme yaptığı komşu uygarlıkların uygulama ve müesseselerinin örnek alınması ile Hz Muhammed, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in kurduğu düzende sapmalar oldu. Emevilerde Ömer Bin Abdülaziz gibi müstesna ve muhteşem örnekler olmakla birlikte, genel çizgide izahı zor problemler ve uygulamalar adeta olağan hale geldi. Adı İslam olan, amaç ve yapısal olarak ya cahiliye çağını hatırlatan ya Roma veya Pers ya da Musevi, Hıristiyan, Zerdüşt, Hindu, Şaman karışımı başka bir uygarlık hâlini aldı.

O hâlde, özellikle 650 sonrası İslam tarihine ve gelişmelere bilimsel metotlarla yeniden odaklanmak gerekiyor. Böylece geçmişin yanlışlarından kurtulma, insanlığa yeni ufuklar açma imkânı doğacaktır. Bu, kendiliğinden olmayacaktır. Muhteşem Türkiye Projesi, ehil bilimsel kadro ile her taşın yerli yerine konmasını sağlayacaktır.

You may also like

Yorum Bırakın

Hakkımızda

İlimle, hikmetle, akılla, tarihten ders alarak ve tüm insanlığı Uyanışa davet ediyoruz.
UYANIŞ, asırlardır darbelenen inleyen milletin derdine dil olmak için yola çıkan millet evlatlarının sesidir.

Hak ve Millet Davasının Sesi Uyanış Dergisi 2024

Are you sure want to unlock this post?
Unlock left : 0
Are you sure want to cancel subscription?
-
00:00
00:00
Update Required Flash plugin
-
00:00
00:00