Ev 7. Sayı Yüreğimin Kıyam Vaktidir

Yüreğimin Kıyam Vaktidir

Tarafından İbrahim ŞAŞMA

Dem, Nur Dağında arz ile sema arasına kurulan ilahi bir köprüde vahiy meleği Cebrail’in, iki cihan şahına Risâlet vazifesini açıktan tebliğe geldiği demdir.  İnsanlığa yeni bir emanet gönderilmiştir ve artık yeryüzünde nurlu bir süreç başlamıştır. Arap yarımadasından başlayarak, cehalet içerisinde yüzen insanlığın afakı nihayet ağarmaya yüz tutmuştu. İnkârın, şirkin, zulmün, cehaletin fitne ve fesadın insanlığı büyük bir felaketin eşiğine getirdiği bir anda tarihin akışına ilk vahiyle müdahale edilmiş, gerçek kurtuluşun yolu böylece açılmıştır. Allah’ın varlığını ve hâkimiyetini inkâr edenlerin, talimatlarını terke yönelenlerin, bu vahye kulak verip ya gerçek kurtuluşa erecekleri, ya da ilahi emre sırt çevirip dünyalarını ve ahretlerini ziyana uğratacakları apaçık ortadaydı artık.

       Susuzluktan dilim dilim çatlamış toprakların suya olan ihtiyacı kadar, o mukaddes kelama muhtaçtı insanlık. Cümle değerlerin yitirildiği bir demde, siyahlaşmaya yüz tutan yüreklerin inşiraha erebilmesi, o kelama kulak verebilmek ve o kelamı gönülden hissedebilmek ile mümkündü. Âdem, o kelam kulak verebildiği ve kelamı hissedebileceği kadar, nereye gittiğini bilecek, önüne çıkacak olan engelleri tanıyacak, zorlukları yenecek güç ve cesareti kazanacaktı. Gözler ve gönüller ona çevrildiği zaman daracık ve incecik patikadan ve diken dallarından ibaret olan yolların yerine pırıl pırıl bir ufuk serilecekti ayakların altına. Ona gerçekten tutunanlar, ondan feyz alanlar, ondan ışık alanlar ve o ışığa âşık olanlar kurtulacak, bütün kötülüklerden arınacak ve sırat-ı müstakime varacaktı. O ilahi ses, diriltici ruhuyla insanlığı ve cihanın hayat tarzını tepeden tırnağa değiştirmek için gönderilmişti. İnsanoğlu, bütün eylemlerinde o ilahi sese doğru yönelmeli ve yaşantısında uygulaması gereken o yegâne kılavuza koşulsuz teslim olmalıydı. Zira o ses, bir hakikat deryasıydı, özünde maddi, manevi ilimleri, edebi, ahlaki, iktisadi, içtimai ve tarihi birçok gerçeği muhafaza eden, değişen asrın, ardı arkası gelmeyen keşiflerin buluşların ve araştırmaların karşısında asla aciz kalmayan, realitesinden ödün vermeyen bir yapıya sahipti. İslam hukukunun ilk ve değişmez kaynağı olan Kur’an tarihte kalacak bir kitap değildi, aksine hala koruduğu dinamizmi ile bugünümüze ve yarınımıza müdahale etme görevini yürütmekteydi. Her alanda her konuda insanlığa kifayet gösteren, hiç değişmeden günümüze kadar ulaşan ve kıyamete kadar aynı şekilde muhafaza edilecek olan Kur’an insanlığa hayatın amacı olarak gönderilmiş ve bu değere inananların sahip çıkması bu değerin takipçisi olmaları istenmekteydi. Bana da benim yüreğime de gönderilmiş, okumam emredilmiş, emir ve yasaklarına riayet etmem talimatlandırılmış olan yüce kitabımın karşısında divan duran yüreğimin Yasin-i Şerif ile vuslat vaktidir dem.

Dem, Allah’ın yörüngesine kalplerimizi yöneltme demidir, ruhumuzu insani güzel hasletlerle donatmak, hayatımıza anlam katma, yaşantımızı ilahi bir düzene koyma, ilahi iradeyi öne çıkarma demidir. Böyle bir minvalde kalbi bir besmele ile açıyorum mukaddes kitabımın kapağını. Bin türlü günahın ve haksızlıkların zirve yaptığı, cehaletin altın devrini yaşadığı bir dönemi silkeleyen, değiştirici ve dönüştürücü hayat iksiri ve mucizeler bütünü ile hemhal olma vaktidir. Kalbine dokunmak istiyorum Kur’anı Kerim’in.  Susuzluktan çatlamış topraklar gibi olan ruhum bir kutlu sedada huzur bulacak böylelikle. İlahi bir çağrının mihmandarlığında yürüyorum ona doğru. Aşka doğru, sevdadan yana doğru.  Benden çıkmıştım artık, nefsimin bütün kapılarını kapatmıştım ben bana doğru. İlahi bir çeşmenin 83 nurani lülesinde kör nefsimi yıkayasım vardı benim. Akıp gitsin kalbimin bütün tereddütleri diyerek. Çıksın istiyordum gönlümün ince sızıları gün yüzüne. Dudaklarımı her kıpırdatışımda bir kum çölüne düşüyordum. Yasin hecesi, dudaklarımın kenarından sızarken bir yandan yanıyor, bir yandan da üşüyordum.  Kalbimi sevda ateşinde yandırmak, ilahi bir deryanın parıltılarına bandırmak istediğim bir demde Kuran’ın kalbine yöneliyorum. Açmak istiyorum hoyrat avuçlarımı semaya doğru. Derdimi sevmek istiyorum o Ayet-i Kerime’lerde. Aşka namzet yüreğim sırt dönsün artık hayatın bütün gelgitlerine. Dudaklarımın Yasin dediği bir demde bir yağmurlar yağıyor kalbime ve çiy tanesi düşüyor ruhumun orta yerine. Mekke’nin kızgın kumları değiyor topuklarıma. Ahlâkî sorumluluklarım yakamdan yapışıyorlar ve silkeliyorlar beni benden alarak. Hz. Peygamber’i yalanlayan Kureyş kabilesinin siluetlerini görüyorum. “Yasin” dediğim demde, bir bir siliniyor ufkumdan cümle karanlık siluetler. Sevda arzında ben derinlere, daha da derinlere iniyorum dudaklarım kıpırdadıkça.  Gözlerimi kapatıyorum, her yer kum deryası oluyor. Dudaklarım çatlıyor kırk yerinden. Depremler oluyor gönlümün kıraç topraklarında. Yüreğim çıkacak sanki yerinden.  Titriyorum adeta derinden de derinden.  Her okuduğumda, her kalbime değdirişimde bu sureyi,  sanki bu sevda otağına ilk defa geliyormuşum gibi farklı bir ruh hali kaplıyor bütün benliğimi.

Sevdanın göğünden gönlümün çatlamış topraklarına yağan sağanak yağmurdur Yasin-i Şerif. Boz bulanık bir sel olup götürür beni şefaat diyarlarına. Zira o kelam-ı kudret, Resulü Ekrem efendimize bir hitaptır. Yeryüzünde sahnelenen ve başlangıç senaryosu insanoğluna hak tarafından Bezm-i Elest vaktinde yazılan yazının şah beyitidir. Bu minvalde inanan yüreğimin mutluluk kaynağı, ahlakımın yücelik anahtarı olan Yasin suresine daha bir sarılıyorum. Onun tınısında hissettiklerim sahih bir imanın davetiydi, onun her zerresinde imanın özüne,  kalbin ameli olan gaybî hususlara gark oluyordum.  Kur’anı Kerim’in bir özeti olan Yasin suresi kalbime her dokunduğunda, İslam inancının temel ilkeleri olan risâletten, tevhitten ve ahiret konularından ihlâs devşirmekteyim adeta.

Yasîn.  Vel kur’anil hakîm. İnneke le minel murselîn. Yüreğimi ilahi bir bahara çeviren mana iklimi ve kalbime cemreler düşüren kudret kelamları.  Yanmaya geldim Yasin’e ben, yanmaya ve yanmaya. Sabahı hiç olmayan gaflet uykusundan uyanmaya.  Allah’ın birliğini ve gücünü iliklerime kadar hissettiren, asıl ölümün, asıl dirilişin, cezanın ve mükâfatın sırrına erdiren ilahi öğretinin kör nefsim dara çekmeye muktedir olduğunu biliyorum.  Yuvarlak kemerli pencerelerden bir ışık huzmesi vuruyor yüzüme. Kubbe ve kemerlerden devşirdiğim Kehkeşanlar karışıyor özüme. Ve bir bir siliniyor yalan dünyanın bütün özneleri, bir tek aşk kalıyor bende, aşk gözüküyor gözüme. İslam âlimleri biz inananlar için en güzel bir teslimiyet ve teselli kaynağı olan bu ilahi sedaya Resûlullah’ın özel bir ilgi gösterdiğini savunurken, Kur’an tilâvetinde bu sureye ayrı bir yer verilirken iman ve tevekkülün sağladığı huzurun ve sürurun gölgesi altında ebedi bir yolculuğa çıkmıştım sanki.

Ala siratim mustekîm. Tenzilel azizir rahîm Nefsime baş kaldırdığım bir demdi. Sanki tüm nefsanî çukurlarımın içerisine taşlar doluyordu. Bu ilahi çağrıya koşarak geldiğimde gök kubbeme ebabiller misali kuşlar doluyordu. Yusuf oluyordum, Yusuf gibi seviyordum, sevdikçe gözüme yaşlar doluyordu. Ne hırs kalıyordu gönlümde ne de bir ihtiras. Yalan dünyayı unutuyordum ben bu kapıda. Kendi ellerimle parçaladığım beni, kendi ellerimle yeniden birleştiriyordum. Kalbimin en müstesna köşesine kutsi bir sevdayı üzerine toz kondurmamak üzere yerleştiriyordum.

Li tunzira kavmem ma unzira abauhum fehum ğafilûn Sonsuz bir huzura kavuşmanın anahtarını elinde tutar âdem, bu sese kulak vererek.  Kalplerin imanla uyanması, ruhların yüksek ahlak nuruyla nurlandırılması, akılların irfanla yoğrulması ancak bu sesi hissetmekle mümkündü. Dest-i kudretle kaleme alınan hilyemiz Kuran-ı Kerim’in kalbi olan Yasin’e sığınan gönüller mutlak ki aradığı şifayı ve huzuru bulacak, Rabbini ve ve ahiret yurdunu arzulayan müminler yüce yaratanın rahmet ve mağfiretiyle vuslata erecekti. Ben açık denizlerde pusulasını kaybetmiş gemiler gibiyken, cümle fırtınalar beni beklerken, yüreğimde binlerce pişmanlıklarım varken kayboluyorum Yasin suresi içerisinde. Dudaklarımda içli bir ah.  Yasin dediğimde duruluyor denizler ve okyanusların üzerinde nurani bir iz görüyorum. Ve su alan küçük teknemi o nurani ize doğru sürüyorum. Her Yasin-i nidamda, fersah fersah yol alıyorum dipsiz derin okyanuslarda ve uzaklarda görüyorum muhabbet topraklarının kıyılarını. Meğerse köhne bir teknenin küreği, âdemin pusulası, bir hakikat çağrısı, bir hidayet rehberi Yasin’miş. O ki rabbimin sesi, rabbimin nefesi,  rabbimin kelamıymış Anladım ki Kuran’a ve Kuran’ın kalbine  ne kadar giriftar olursam  Allah’ın sesini, nefesini, soluğunu o kadar içimde, iliklerinde hissedecektim. O nefes kalbimi pişirecek ve olgunlaştıracaktı.

Le kad hakkal kavlu ala ekserihim fehum la yu’minûn. Dilimden kalbime akıp gidiyor ilahi bir seda. Davudi sesler yankılanıyor gönül çeperlerimde. Dilimin her dönmesinde nefsimin etrafında pervane gibi dönen bütün putlar yere seriliyor ve bir cam kırığı gibi dağılıyor. Kur’an-ı Kerim’i hatmetmiş gibi sevaba kavuştuğumu muştuluyor melekler bana. Medayin’de gezen nefsimin sığındığı Kisra sarayının bütün sütunları devriliyor Yasin dediğimde. Demek yetmiyor, yaşamak gerekiyor her bir zerresini. Dudaklarım kuruduğunda ve ben Yasin’e sarıldığımda Semave nehrinin bütün suları emrime amade oluyor, tutuştuğumda yandığımda. Aç ve yoksul ruhumun kâh acı kâh mutlulukla titreştiği neredeyse saydamlaştığı demlerde bitmek tükenmek bilmeyen gecelerin sabaha dönmeye yüz tuttuğu saatlerde varıyorum 83 kapıya.  Hakiki ve sonsuz bir iman ummanında ürkek kulaçlar atarken sarılıyorum can simidime.  Affedilmek istiyorum. Korktuğumdan emin olmak, açken doymak, çıplakken giyinmek istiyorum.

         İnna cealna fı a’nakıhim ağlalen fe hiye ilel ezkani fehüm mukmehun. Bir inanan olarak, en hakiki bir yol göstericimi yüreğime dilime ve dudaklarıma değdirdikçe hayat ve iman yolunda emin adımlarla yürüyorum Onun bereketi iniyor kalbimin kurumuş topraklarına.  Bilirim ki korkan onunla emindir. Mahzun onunla feraha erendir. O,umutsuzun umudu, düşeni kaldırandır. Hak aşkıyla yanan gönüllere tevekkül halini idrak ettiren ve  bu ahval ile yaşamayı hatırlatandır  Ait olduğum yerdeyim. En yakıştığım yerdeyim. Esfel-i Safilinden, bataklığın diplerinden çıkarıldık Allah’ın rızasının istikametine sevk edildiğim yerdeyim. Hatırlatan, anlatan, dinleten, dinlendiren, cümle kapılar açan Yasin suresindeyim. Fıtratımdan kaynaklanan devasa sorular onu okudukça cevap buluyor, bütün arayışlarım onda nihayete kavuşuyor. O ilahi ses ruhuma benliğimin en ücra noktalarına hitap ediyor. O mübarek çağrı inanan kalbimden Refîk-i âlâya doğru giden yolda mihmandarım olurken  Kur’an’ın derinliklerine daldırıyor beni.

Ve çekilir sevenlerin arasındaki o son perde. Tüm kılcallarıma, tüm hücrelerime, betime benliğime kadar inen ilahi bir huzurdayım bu demde. Ne olur geçmesin zaman. Ne olur çakılı kalsın saniyeler. Kaf dağının ardında kalmış yalan dünyanın bütün telaşeleri.  Bir daha değiyor kalbim Yasin’e. Bir daha ve bir daha. Yüreğimde yer olmadı olmayacak eyvaha. Şükrün sabahıdır bu dem. Bu dem ki kalbimin sevdamla olan akdidir. Bu dem, yüreğimin kıyam vaktidir.

 

 

You may also like

Yorum Bırakın

Hakkımızda

İlimle, hikmetle, akılla, tarihten ders alarak ve tüm insanlığı Uyanışa davet ediyoruz.
UYANIŞ, asırlardır darbelenen inleyen milletin derdine dil olmak için yola çıkan millet evlatlarının sesidir.

Hak ve Millet Davasının Sesi Uyanış Dergisi 2024

Are you sure want to unlock this post?
Unlock left : 0
Are you sure want to cancel subscription?
-
00:00
00:00
Update Required Flash plugin
-
00:00
00:00